اَلْمَرَانَةُ [el-merânet] (أَمَانَةٌ [emânet] vezninde) ve
اَلْمُرُونَةُ [el-murûnet] ve
اَلْمُرُونُ [el-murûn] (mîm’lerin zammıyla) Bir nesne peklikte yumuşak olmak maʹnâsınadır ki pek nesne yumuşakrak olmak taʹbîr olunur, kargının ve Venedik altınının ve burun ucunun ve mülâyim derinin ve yüzün yumuşaklığı gibi; yukâlu: مَرَنَ الشَّيْءُ مَرَانَةً وَمُرُونَةً وَمُرُونًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا لَانَ فِي صَلَابَةٍ Ve yüz pek olmak maʹnâsına müstaʹmeldir ki utanmaz ve ʹârlanmaz olmaktan kinâyedir; yukâlu: مَرَنَ وَجْهُهُ عَلَى هَذَا الْأَمْرِ إِذَا صَلُبَ Ve
مُرُونٌ [murûn] ve
مَرَانَةٌ [merânet] Bir nesneye idmân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَنَ عَلَى الشَّيْءِ مُرُونًا وَمَرَانَةً إِذَا تَعَوَّدَهُ
اَلْمُرَّانَةُ [el-murrânet] (vezn-i mezbûr üzere) Vâhidi.
اَلْمَرَانَةُ [el-merânet] (mîm’in fethiyle) Kezâlik muʹtâd olmak; yukâlu: مَرَنَ عَلَى الشَّيْءِ يَمْرُنُ مُرُونًا وَمَرَانَةً إِذَا تَعَوَّدَهُ وَاسْتَمَرَّ عَلَيْهِ Ve
مُرُونٌ [murûn] El ʹamelden nâsır bağlayıp katı olmağa dahi derler; yukâlu: مَرَنَتْ يَدُهُ عَلَى الْعَمَلِ إِذَا صَلُبَتْ Ve
مُرُونٌ [murûn] Bir husûsta yüz berk olmağa dahi derler; yukâlu: مَرَنَ وَجْهُ فُلَانٍ عَلَى هَذَا الْأَمْرِ إِذَا صَلُبَتْ Ve
مَرَانَةٌ [merânet] Mülâyim olmağa dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı