Ḩudus ~ حُدُسٌ

Kamus-ı Muhit - حدس maddesi

حُدُسٌ [Ḩudus] (zammeteynle) Esmâdandır: Vekîʹ b. Ḩudus, ʹUdus tâbiʹîndendir.

حَدَسٌ [ḩades] (fethateynle) Bir kelimedir ki devâbbdan katır kısmını zecr ve âzâr için telaffuz olunur. Fi’l-asl Hazret-i Suleymân ʹalâ-nebiyyinâ ve ʹaleyhi’s-selâm zamânında bir kavmin ismi olup dâ΄imâ katır istiʹmâl ve be-gâyet taʹnîf ve teşdîd eder olduklarından katır kısmı onlardan dil-gîr ve bîzâr idiler, şöyle ki bir kimse حَدَسٌ [ḩades] lafzını zikr eylese nefret ederler idi. Giderek zecr ve âzâr mevkiʹinde istiʹmâl eylediler. Ve baʹzılar ʹaynla عَدَسٌ [ʹades] derler.

اَلْحَدْسُ [el-ḩads] (ḩâ’nın fethiyle) Zann ve tahmîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ فِيهِ حَدْسًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا ظَنَّ وَخَمَّنَ فِيهِ Ve bir kelâmın maʹnâ ve mefhûmunda, kezâlik bir husûsun vazʹ ve üslûbunda başka gûne vehm ve hayâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ فِي مَعَانِي الْكَلاَمِ وَالْأُمُورِ إِذَا تَوَهَّمَ فِيهَا ve tekûlu: بَلَغَنِي عَنْ فُلاَنٍ أَمْرٌ وَأَنَا أَحْدِسُ فِيهِ أَيْ أَقُولُ بِالظَّنِّ وَالتَّوَهُّمِ Ve

حَدْسٌ [ḩads] Kasd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَهُ إِذَا قَصَدَهُ Ve ayakla basıp çiğnemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَهُ إِذَا وَطِئَهُ Ve güreş tutmakta gâlib olup hasmını basmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَهُ إِذَا غَلَبَهُ فِي الصِّرَاعِ Ve tîz tîz yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ فِي السَّيْرِ إِذَا أَسْرَعَ Ve doğruluğuna uzun uzadı gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ فُلاَنٌ إِذَا مَضَى عَلَى طَرِيقَةٍ مُسْتَمِرَّةٍ Ve koyunu zebh için yatırmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ الشَّاةَ إِذَا أَضْجَعَهَا لِلذَّبْحِ Ve minhu yekûlûne: حَدَسَ لَهُمْ بِمُطْفِئَةِ الرَّضْفِ أَيْ ذَبَحَ لَهُمْ شَاةً مَهْزُولَةً تُطْفِئُ النَّارَ وَلاَ تَنْضَجُ Yaʹnî “Filân, mihmânlarına bir gûne zebûn ve mehzûl koyunlar zebh eyledi ki kemâl-i hüzâllerinden aslâ pişmeyip belki âteşi söndürürler.” Ve

حَدْسٌ [ḩads] Nâkayı çökürmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَسَ النَّاقَةَ إِذَا أَنَاخَهَا

Vankulu Lugatı - حدس maddesi

اَلْحَدْسُ [el-ḩads] (ḩâ’nın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Zann ve tahmîn; yukâlu: هُوَ يَحْدِسُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ يَقُولُ شَيْئًا بِرَأْيِهِ Ve

حَدْسٌ [ḩads] Bir yere kılavuzsuz gitmeğe dahi derler. Ve

حَدْسٌ [ḩads] Deveyi göğsüne vurup çökermeğe derler; yukâlu: حَدَسْتُ فِي لَبَّةِ الْبَعِيرِ أَيْ وَجَأْتُهَا Bu zikr olunan Masâdır’da ve Ḵâmûs’ta vâḵiʹ olan üzeredir, egerçi Cevherî’nin ʹibâretinden tebâdür eden budur ki حَدْسٌ [ḩads] deveyi göğsünden zebh etmek ola, nitekim حَدْسٌ [ḩads] koyun zebh etmeğe derler. Ve

حَدْسٌ [ḩads] Ok atmak maʹnâsına ve ayakla basmak maʹnâsına da gelir; tekûlu: حَدَسْتُ إِذَا رَمَيْتَ السَّهْمَ وَحَدَسْتُ بِرِجْلِي الشَّيْءَ إِذَا وَطِئْتَهُ Ve

حَدْسٌ [ḩads] Basmağa da derler; yukâlu: حَدَسَهُ إِذَا صَرَعَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı