حَيَكٌ [Ḩayek] (fethateynle) Esmâdandır: Naṡr ve Muḩammed ibnâ Ḩayek muhaddislerdir.
اَلْحَيْكُ [el-ḩayk] (ḩâ’nın fethiyle) ve
اَلْحَيَكَانُ [el-ḩayekân] (fetehâtla) Bu dahi dokumak maʹnâsınadır; yukâlu: حَاكَ الثَّوْبَ يَحِيكُ حَيْكًا وَحَيَكَانًا إِذَا نَسَجَهُ Ve salını salını yürümek, ʹalâ-kavlin vücûdunu ve omuzlarını oynatarak yürümek maʹnâsına müstaʹmeldir, hiyâket hengâmındaki evzâʹ gibi; yukâlu: حَاكَ الرَّجُلُ إِذَا تَبَخْتَرَ وَاخْتَالَ أَوْ حَرَّكَ مَنْكِبَيْهِ وَجَسَدَهُ فِي مَشْيِهِ Ve
حَيْكٌ [ḩeyk] Bir söz derûna işlemek, kezâlik kılıç darîbeye işlemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: حَاكَ الْقَوْلُ فِي الْقَلْبِ حَيْكًا إِذَا أَخَذَ وَحَاكَ السَّيْفُ إِذَا أَثَّرَ Ve kesmek maʹnâsına müstaʹmeldir ki te΄sîrin lâzımıdır; yukâlu: حَاكَتِ الشَّفْرَةُ إِذَا قَطَعَتْ
اَلْإِحَاكَةُ [el-iḩâket] (hemzenin kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: حَاكَ فِيهِ السَّيْفُ وَأحَاكَ وَيُقَالُ ضَرَبَهُ فَمَا أَحَاكَ فِيهِ السَّيْفُ إِذَا لَمْ يَعْمَلْ Ve
حَيْكٌ [ḩayk] Kalbde kelâm te΄sîr etmeğe dahi derler; yukâlu: مَا يَحِيكُ فِيهِ الْمَلَامُ إِذَا لَمْ يُؤَثِّرْ فِيهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı