ḋabuʹ ~ ضَبُعٌ

Kamus-ı Muhit - ضبع maddesi

ضَبُعٌ [ḋabuʹ] (رَجُلٌ [recul] vezninde) Kurak ve kıtlık seneye ıtlâk olunur. Ve açlığa ıtlâk olunur. Ve bir mevziʹ yâhûd bir yüksek bayır adıdır.

اَلضَّبْعُ [eḋ-ḋabʹ] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Kola denir, عَضُدٌ [ʹaḋud] maʹnâsına, ʹalâ-kavlin lahmıyla bilece kolun vasatına denir yâhûd koltuğa denir yâhûd koltuk ile kolun yukarısından nısfı mâ-beynine denir; cemʹi أَضْبَاعٌ [aḋbâʹ] gelir. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Masdar olur, bir kimseye vurmak için kol uzatmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَهُ ضَبْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَدَّ إِلَيْهِ ضَبْعَهُ Ve bir nesneden bir kimseye hisse ifrâz eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: ضَبَعَ الْقَوْمُ الطَّرِيقَ لَنَا أَيْ جَعَلُوا لَنَا مِنْهُ قِسْمًا Mü΄ellif bunu tekrâr eylemiştir, zîrâ hasâ΄isten değildir. Ve cevr ve zulm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ فُلاَنٌ إِذَا جَارَ وَظَلَمَ Ve duʹâ için kollarını uzatıp ellerini semâya kaldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ عَلَى فُلاَنٍ إِذَا مَدَّ ضَبْعَيْهِ لِلدُّعَاءِ عَلَيْهِ Ve bir adama kılıçla vurmak için elini uzatmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ يَدَهُ إِلَيْهِ بِالسَّيْفِ إِذَا مَدَّهَا بِهِ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] ve

ضُبُوعٌ [ḋubûʹ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

ضَبَعَانٌ [ḋabeʹân] (fetehâtla) Dâbbe kollarını sündürerek yürümek maʹnâsınadır ki kulaçlamak taʹbîr olunur; yukâlu: ضَبَعَتِ الْخَيْلُ وَالْإِبِلُ ضَبْعًا وَضُبُوعًا وَضَبَعَانًا إِذَا مَدَّتْ أَضْبَاعَهَا فِي سَيْرِهَا Ve davar sürʹatle yürümek, ʹalâ-kavlin kollarını oynatarak yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ الْبَعِيرُ إِذَا أَسْرَعَ أَوْ مَشَى فَحَرَّكَ ضَبْعَيْهِ Ve at seğirtirken hışıldamak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَتِ الْخَيْلُ إِذَا ضَبَحَتْ Ve düşman musâlahaya meyl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ الْقَوْمُ لِلصُّلْحِ إِذَا مَالُوا إِلَيْهِ Ve bir nesneyi hisse hisse bölmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعُوا الشَّيْءَ إِذَا أَسْهَمُوهُ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] At kısmına mahsûs bir gûne seğirtmekten ʹibârettir ki تَقْرِيبٌ [taḵrîb]den yaʹnî nakıllamak-gûne âhestece seğirtmekten ziyâdece olur; yukâlu: يَجْرِي الْفَرَسُ ضَبْعًا أَيْ فَوْقَ التَّقْرِيبِ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Taşı ve toprağı siyâh olup bir mikdârca tûlânî olan tepeye ve bayıra denir. Ve bâtıl ve beyhûde maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ذَهَبَ بِهِ ضَبْعًا لَبْعًا بَاطِلاً Ve

ضَبْعٌ [Ḋabʹ] Bir mevziʹ yâhûd bir tepe ismidir. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] (ḋâd’ın harekât-ı selâsıyla) Bir adamın semtine ve zîr-i himâyesine ıtlâk olunur; kol maʹnâsından me΄hûzdur; yukâlu: هُوَ فِي ضَبْعِ فُلاَنٍ مُثَلَّثَةً أَيْ فِي كَنَفِهِ وَنَاحِيَتِهِ

Vankulu Lugatı - ضبع maddesi

اَلْأَضْبَاعُ [el-aḋbâʹ] (hemzenin fethiyle) Cemʹi, kollar maʹnâsına, فَرْخٌ [ferḣ] ile أَفْرَاخٌ [efrâḣ] gibi. Ve أَفْرَاخٌ [efrâḣ] fâ΄ ile ve ḣâ-i muʹceme ile yavrular maʹnâsınadır. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Bir kimseyi vurmak için kol uzatmağa dahi derler; tekûlu: ضَبَعْتُ الرَّجُلَ إِذَا مَدَدْتَ إِلَيْهِ ضَبْعَكَ لِلضَّرْبِ Ve musâfaha için ve duʹâ için el uzatmağa dahi derler. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Davar yürürken kolların uzatarak yürümeğe dahi derler; yukâlu: ضَبَعَتِ الْخَيْلُ وَالْإِبِلُ تَضْبَعُ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَدَّتْ أَضْبَاعَهَا فِي سَيْرِهَا Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Bir kimsenin taht-ı himâyetine ve cânibine dahi derler; yukâlu: كُنَّا فِي ضَبْعِ فُلَانٍ أَيْ فِي كَنَفِهِ وَنَاحِيَتِهِ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] At yürürken tırnağın iç yüzüne mâ΄il ederek yürümeğe dahi derler, Aṡmaʹî rivâyeti üzere. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Sibâʹdan yeleli kurda dahi derler, keftâre maʹnâsına. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Kıtlık yılına dahi derler, sene-i mücdibe maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı