عُتَيٌّ [ʹUteyy] (سُمَيٌّ [sumeyy] vezninde) İbn Ḋamre’dir ki tâbiʹîdir.
اَلْعُتُوُّ [el-ʹutuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) ve
اَلْعُتِيُّ [el-ʹutiyy] (ʹayn’ın zammı ve tâ’nın kesriyle) ve
اَلْعِتِيُّ [el-ʹitiyy] (kesreteynle) Haddi mütecâviz serkeşlikle tekebbür eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَا الرَّجُلُ عُتُوًّا وَعُتِيًّا وَعِتِيًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا اسْتَكْبَرَ وَجَاوَزَ الْحَدَّ Ve
عُتِيٌّ [ʹutiyy] (ʹayn’ın zammı ve fethiyle) Pek kocamak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَتَا الشَّيْخُ عُتِيًّا إِذَا كَبِرَ وَوَلَّى
اَلْعِتِيُّ [el-ʹitiyy] (ʹayn’ın ve tâ’nın kesri ve yâ’nın teşdîdiyle) Bi-maʹnâhu; tekûlu: عَتَوْتَ يَا فُلَانُ تَعْتُو عُتُوًّا وَعُتِيًّا وَعِتِيًّا Ve
عِتِيٌّ [ʹitiyy] Aslında عُتُوٌّ idi, ehad-ı zammeteyni kesreye tebdîl edip baʹdehu kesri kesreye tâbiʹ kılıp عِتِيٌّ [ʹitiyy] dediler, bedeli te΄kîdden ötürü. Ve عِتِيٌّ [ʹitiyy] cemʹ dahi gelir hadden tecâvüz edenler maʹnâsına. Ve bu dahi aslında عُتُوٌّ idi, iʹlâl-ı mezbûr ile iʹlâl olundu. Muḩammed b. es-Serî eyitti: Bu bâbda فُعُولٌ [fuʹûl] vezni kaçan cemʹ olsa onun hakkı vâveyn’i yâ’ya kalbdirve kaçan masdar olsa hakkı tashîhtir, zîrâ cemîʹ-i tâ΄ife-i ʹArab katında vâhidden eskaldir.
اَلتَّعَتِّي [et-teʹattî] (fethateynle ve tâ΄-i sânînin kesri ve teşdîdiyle) Kezâlik hadden tecâvüz maʹnâsına; tekûlu: تَعَتَّيْتُ مِثْلُ عَتَوْتُ لَا تَقُلْ عَتَيْتُ Ve
عُتِيٌّ [ʹutiyy] (ʹayn’ın zammı ve tâ’nın kesri) ve
عِتِيٌّ [ʹitiyy] (kesreteynle) Pîr-i fânî olup pîrlikte hadden tecâvüz etmek maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: عَتَا الشَّيْخُ يَعْتُو عُتِيًّا وَعِتِيًّا إِذَا كَبِرَ وَوَلَّى
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı