لَدُنٌ [ledun] (lâm’ın fethi ve dâl’ın zammı ve nûn’un sukûn üzere binâsıyla) عِنْدَ kelimesi gibi zarf-ı zamân ve zarf-ı mekân olur. Ve bunda on bir lügat dahi vardır:
لَدْنُ [ledn] (lâm’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) ve
لَدِنٌ [ledin] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
لُدْنٌ [ludn] (lâm’ın zammıyla) ve
لَدْنِ [ledni] (جَيْرِ [ceyri] vezninde) ve
لَدْ [led] (lâm’ın fethiyle كَمْ [kem] vezninde) ve
لُدْ [lud] (lâm’ın zammıyla) ve
لَدًا [leden] (lâm’ın fethi ve tenvînle) ve
لُدُنٌ [ludun] (zammeteynle) ve
لُدُ [ludu] (kezâlik zammeteynle) ve
لَدَى [ledâ] lâm’ın fethi ve elifin kasrıyladır. Ve لَدَى [ledâ] kelimesinin هَلْ [hel]-i istifhâmiyye maʹnâsına vürûdu dahi mesmûʹ olmuştur. Mü΄ellif gerçi لَدُنْ [ledun] ile لَدَى [ledâ] kelimesini bir ʹadd eyledi, lâkin Şeyḣ Raḋî fark edip dedi ki لَدُنْ [ledun] kelimesi zamân ve mekânın evvel ve ibtidâsından muʹteberdir, onun için ekserî harf-i cerr olan مِنْ kelimesine mukârin olur. Ve لَدَى [ledâ] kelimesinde ibtidâ maʹnâsı lâzım değildir. Ve عِنْدَ kelimesi min-haysu’t-tasrîf eʹammdır. Ve لَدُنْ [ledun] kelimesi mâ-baʹdini izâfetle cerr eder, lâkin غُدْوَةٌ [ġudvet] kelimesini nasb eder.
لَدُنْ [ledun] (lâm’ın fethi ve dâl’ın zammı ve nûn’un sükûn üzere binâsıyla) Şol yerdir ki o gâyet ve nihâyettir. Bu zarf-ı gayr-ı mütemekkindir, عِنْدَ mesâbesindedir. Ve buna hurûf-ı cârreden hemîn مِنْ dâhil olur. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿مِنْ لَدُنَّا﴾ (النساء، 67) Ve muzâf dahi gelir mâ-baʹdin cerr etmekle. Ve bunda üç lügat vardır: biri لَدُنْ [ledun] ʹalâ-mâ merre ve biri لَدَى [ledâ]dır, lâm’ın fethi ve elifin kasrıylave biri dahi لَدُ [ledu]dur, lâm’ın fethi ve dâl’ın zammı ile. Ve gâh olur لَدُنْ [ledun] kelimesin ʹâmil kılarlar ve lâkin ʹameli غُدْوَةً kelimesin mansûb kılmağa mahsûstur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı