اَلتَّبِنُ [et-tebin] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Hurde-bîn zîrek ve dânâ adama denir; yukâlu: رَجُلٌ تَبِنٌ أَيْ فَطِنٌ دَقِيقُ النَّظَرِ Ve eliyle her nesneyi oynar olan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ تَبِنٌ أَيْ يَعْبَثُ كُلَّ شَيْءٍ
اَلتَّبْنُ [et-tebn] (tâ’nın fethiyle) Davara saman vermek maʹnâsınadır; yukâlu: تَبَنَ الدَّابَّةَ تَبْنًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَطْعَمَهَا التِّبْنَ
اَلتِّبْنُ [et-tibn] (tâ’nın kesriyle ve fethiyle) Samana denir. Ve şerîf ve civân-merd olan zî-şân adama denir; yukâlu: هُوَ تِبْنٌ أَيْ سَيِّدٌ سَمْحٌ وَشَرِيفٌ Ve sibâʹdan kurda denir. Ve şol büyük kâseye denir ki yirmi adama kifâyet eder ola; yukâlu: شَرِبَ تِبْنًا مِنَ اللَّبَنِ وَهُوَ قَدَحٌ يُرْوِي الْعِشْرِينَ
اَلتَّبَنُ [et-teben] (fethateynle) ve
اَلتَّبَانَةُ [et-tebânet] (سَلَامَةٌ [selâmet] vezninde) Rüşd ve fetânetli zîrek olmak maʹnâsınadır ki dekâyık-ı umûra ıttılâʹa kudretten ʹibârettir; yukâlu: تَبِنَ الرَّجُلُ تَبَنًا وَتَبَانَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَطِنَ
اَلتَّبِنُ [et-tebin] (tâ’nın fethi ve bâ’nın kesriyle) Ehl-i idrâk olmak, فَطِنٌ [feṯin] maʹnâsına.
اَلتَّبْنُ [et-tebn] (tâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Saman vermek; tekûlu: تَبَنْتُ الدَّابَّةَ أَتْبِنُهَا تَبْنًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا عَلَفْتَهَا التِّبْنَ
اَلتِّبْنُ [et-tibn] (tâ’nın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Saman, kâh maʹnâsına.
اَلتَّبَنُ [et-teben] (fethateynle) Ehl-i idrâk olmak; yukâlu: تَبِنَ الرَّجُلُ يَتْبَنُ تَبَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı