اَلثَّابِتُ [ešamp;-šamp;âbit] ve
اَلثَّبِيتُ [ešamp;-šamp;ebît] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
اَلثَّبْتُ [ešamp;-šamp;ebt] (شَكْسٌ [şeks] vezninde) Sıfatlardır, sâbit ve pâyidâr olan şey΄e denir. Ve
ثَابِتٌ [Šâbit] Esâmî-i ricâldendir. Ve fukahâdan Aḩmed b. ʹAbdullâh b. Aḩmed ešamp;-Šâbitî, pederinin ceddi olan Šâbit’e mensûbdur.
اَلثَّبَتُ [ešamp;-šamp;ebet] (šamp;â’nın ve bâ’nın fethiyle) Sâbit-kadem olmak; yukâlu: رَجُلٌ لَهُ ثَبَتٌ عِنْدَ الْحَمْلَةِ أَيْ لَهُ ثَبَاتٌ Ve
ثَبَتٌ [šamp;ebet] Huccete dahi derler; yukâlu: لَا أَحْكُمُ بِكَذَا إِلَّا بِثَبَتٍ أَيْ بِحُجَّةٍ
اَلثَّبْتُ [ešamp;-šamp;ebt] Sâbitü’l-kalb olan kimse ve sâbitü’l-ʹakl olana da derler; ve yukâlu: فُلَانٌ ثَبْتُ الْغَدْرِ Yaʹnî “Husûmette sâbittir, dili hasmla mükâlemeden ʹâciz olmaz.” Ve غَدْرٌ [ġadr] ġayn-ı muʹceme ile ve dâl-ı mühmelenin fethiyle aslında şol yere derler ki onun keskin taşları olup tamâm huşûneti ola.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı