اَلْفَيْلُولَةُ [el-feylûlet] (قَيْلُولَةٌ [ḵaylûlet] vezninde ve baʹzı nüshada فُيُولَةٌ [fuyûlet] mersûmdur) ve
اَلْفَيْلَةُ [el-feylet] (fâ’nın fethiyle) Bir adamın fikr ve zihn ve endîşesi zaʹîf ve muhtî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَالَ رَأْيُهُ يَفِيلُ فَيْلُولَةً وَفَيْلَةً إِذَا أَخْطَأَ وَضَعُفَ
اَلْفِيَلَةُ [el-fiyelet] (fâ’nın kesri ve yâ’nın fethiyle) Kezâlik cemʹi. İbnu’s-Sikkît eyitti: أَفْيِلَةٌ denmek câ΄iz değildir. Ve Sîbeveyhi eyitti: فِيلٌ [fîl]in aslı فُيْلٌ olmak câizdir, fâ’nın zammıyla, meksûr kılındı yâ’dan ötürü, nitekim أَبْيَضُ [ebyaḋ]la بِيضٌ [bîḋ]da zikr olunmuştur. Aḣfeş eyitti: Sîbeveyhi’nin kavli müfredde mütemeşşî olmaz, belki cemʹe mahsûstur. Ve
فِيلُ الرَّأْيِ [filu’r-re΄yi] Zaʹîfü’r-re΄y maʹnâsına da gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı