اَللَّزَبُ [el-lezeb] (fethateynle) Bu dahi çamur özlenmekle yapışkan olmak maʹnâsınadır; yukâlu: لَزِبَ الطِّينُ لَزَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا لَزِقَ وَصَلُبَ Ve
لَزَبٌ [lezeb] عَزَبٌ [ʹazeb] lafzına itbâʹ ve müzâvece olur; yukâlu: رَجُلٌ عَزَبٌ لَزَبٌ Ve عَزَبٌ [ʹazeb] ergen adama denir.
اَللَّزْبُ [el-lezb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) ve
اَللُّزُوبُ [el-luzûb] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesnenin eczâsı kafes gibi birbirine sokuşup girişmek maʹnâsınadır; yukâlu: لَزُبَ الشَّيْءُ لَزْبًا وَلُزُوبًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا دَخَلَ بَعْضُهُ فِي بَعْضٍ Ve çamur özlenmekle sıvaşmak ve yapışkan olmak maʹnâsınadır; yukâlu: لَزُبَ الطِّينُ إِذَا لَزِقَ وَصَلُبَ Ve
لَزْبٌ [lezb] Yılan ve ʹakreb makûlesi mûzî cânver sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: لَزَبَتْهُ الْعَقْرَبُ لَزْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا لَسَبَتْهُ أَيْ لَدَغَتْهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı