mudd ~ مُدٌّ

Kamus-ı Muhit - مد maddesi

Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre مَدٌّ [medd] mâddesi bir nesneyi çekip sündürmek maʹnâsına mevzûʹdur, baʹdehu ona münâsib ismlerde ve maʹnâ-yı masdarîlerde istiʹmâl olundu. Ve Miṡbâḩ’ın beyânına göre burada سَيْلٌ kelimesi ismdir ki sel suyu demektir. Cemʹi مُدُودٌ [mudûd] gelir. Gerçi masdar dahi olur; yukâlu: مَدَّ النَّهْرُ مَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا سَالَ Ve

مَدٌّ [medd] İrtifâʹ-ı nehâr maʹnâsınadır ki gün kaba kuşluk olmaktan ʹibârettir. Ve bu ismdir, niteki Esâs’ta: أَتَيْتُهُ مَدَّ النَّهَارِ وَهُوَ ارْتِفَاعُهُ ʹunvânıyla mersûmdur. Maʹnâ-yı masdarî karîben mezkûrdur. Ve

مَدٌّ [medd] Kâtib divitten midâd yaʹnî mürekkeb almak maʹnâsınadır, إِسْتِمْدَادٌ [istimdâd] gibi; yukâlu: مَدَّ الْكَاتِبُ مِنَ الدَّوَاةِ إِذَا أَخَذَ مِنْهَا مِدَادًا بِالْقَلَمِ لِلْكِتَابَةِ Ve bahrin yâhûd nehrin suyu çoğalıp taşkın olmak maʹnâsınadır ki جَذْرٌ [cežr] mukâbilidir; yukâlu: مَدَّ الْبَحْرُ وَالنَّهْرُ إِذَا كَثُرَ مَاؤُهُ Gûyâ ki suyu uzatıp sündürmüş olur. Pes tefsîr-i mezkûr maʹnâ-yı lâzımıdır. Ve bir nesneyi yaymak ve döşemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَدَّ الشَّيْءَ إِذَا بَسَطَهُ ve yukâlu: مَدَّ اللهُ الْأَرْضَ أَيْ بَسَطَهَا Ve bir şey΄e gözü kaldırıp dikkat ve ragbetle sıkça nazar eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَدَّ نَظَرَهُ إِلَيْهِ إِذَا طَمَحَ بِبَصَرِهِ إِلَيْهِ Ve bir nesneyi çekip sündürmek maʹnâsınadır ki maʹnâ-yı mevzûʹun-lehüdür; yukâlu: مَدَّ الشَّيْءَ وَمَدَّ بِهِ إِذَا جَذَبَهُ وَمَطَلَهُ Ve gün kaba kuşluk olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَدَّ النَّهَارُ إِذَا ارْتَفَعَ Ve bir adama yardım eylemek ve yâr ve yâver olmak maʹnâsınadır, gûyâ ki onun hayât ve bekâsını uzatmış olur; yukâlu: مَدَّ زَيْدٌ اَلْقَوْمَ إِذَا صَارَ لَهُمْ مَدَدًا Ve

مَدٌّ [medd] مَدًى [medâ] maʹnâsına müstaʹmeldir ki murâd medde’l-basardır, lisânımızda ondan göz erimi ile taʹbîr olunur; tekûlu: بَيْنِي وَبَيْنَهُ قَدْرُ مَدِّ الْبَصَرِ أَيْ مَدَاهُ Ve deveye مَدِيدٌ [medîd] içirmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَدَّ الْإِبِلَ إِذَا سَقَاهَا مَدِيدًا Ke-mâ se-yuzkeru. Ve tarlaya مِدَادٌ [midâd] yaʹnî gübre ve fışkı dökmek maʹnâsınadır ki tarlaya kût îrâs eder; yukâlu: مَدَّ الْأَرْضَ إِذَا جَعَلَ فِيهَا مِدَادًا أَيْ سِرْقِينًا

Vankulu Lugatı - مد maddesi

اَلْمُدَّةُ [el-muddet] (mîm’in zammıyla) Zamândan bir pâre. Ve

مُدٌّ [mudd] Şol mürekkebe dahi derler ki kalem üzerine alınmış ola.

اَلْمَدُّ [el-medd] Çekmek; yukâlu: مَدَدْتُ الشَّيْءَ فَامْتَدَّ Ve

مَدٌّ [medd] Mühlet vermeğe dahi derler; yukâlu: مَدَّ اللهُ عُمُرَهُ وَمَدَّ فِي غَيِّهِ أَيْ أَمْهَلَهُ Ve غَيٌّ [ġayy] ġayn-ı muʹceme ile dalâlet maʹnâsınadır. Ve

مَدُّ النَّهَارِ [meddu’n-nehâr] Gündüz tamâm aydınlık olup güneş yükselmeğe dahi derler. Ve nihâyet maʹnâsına da gelir; yukâlu: هُنَاكَ قِطْعَةُ أَرْضٍ قَدْرُ مَدِّ الْبَصَرِ أَيْ مَدَى الْبَصَرِ وَغَايَتِهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı