maḵʹad ~ مَقْعَدٌ

Kamus-ı Muhit - مقعد maddesi

اَلْمَقْعَدُ [el-maḵʹad] (mîm’in ve ʹayn’ın fethiyle) Masdardır ki zikr olundu. Ve

مَقْعَدٌ [maḵʹad] ve

مَقْعَدَةٌ [maḵʹadet] İsm-i mekân olur, oturacak yere denir.

اَلْمُقْعَدُ [muḵʹad] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde) Kötürüm adama denir, Fârisîde zemîn-gîr derler. Ve

مُقْعَدٌ [muḵʹad] Istılâh-ı ʹarûziyyînde إِقْعَادٌ [iḵʹâd] ʹârız olan şiʹre denir ki her beytinde zihâf vâkiʹ ola, ʹalâ-kavlin beytinin ʹarûzundan bir ʹillet sebebiyle kuvveti naks olunmuş ola; yukâlu: شِعْرٌ مُقْعَدٌ وَهُوَ كُلُّ بَيْتٍ فِيهِ زِحَافٌ أَوْ مَا نُقِصَتْ مِنْ عَرُوضِهِ قُوَّةٌŞârih der ki kavl-i evvel İmâm Ḣalîl kavlidir, lâkin ekserî kütüb-i ʹarûzda إِقْعَادٌ [iḵʹâd]ı bahr-i kâmile tahsîs ve ʹarûzunun tenvîʹ ve ihtilâfıyla tansîs eylemişlerdir. Ve

مُقْعَدٌ [Muḵʹad] Selefte bir kimse ismidir ki sanʹatı oklara yelek geçirmek idi. Ve

مُقْعَدٌ [muḵʹad] Nesrîn yaʹnî kerkes dedikleri kuşun yavrusuna denir. Ve şol kerkes kuşuna denir ki bir zehr-nâk tuʹme ile sayd olunup yelekleri yolunmuş ola. Ve şol tâze hatun memesine denir ki yatkın olmayıp kalkık ola; إِقْعَادٌ [iḵʹâd] ikâme maʹnâsına da gelmekle zâhiren bu ondan me΄hûzdur; yukâlu: ثَدْيٌ مُقْعَدٌ أَيْ نَاهِدٌ لَمْ يَنْثَنِ Ve

مُقْعَدُالْأَنْفِ [muḵʹadu’l-enf] burunlarının delikleri geniş olan kişiye denir; yukâlu: رَجُلٌ مُقْعَدُ الْأَنْفِ إِذَا كَانَتْ فِي مِنْخَرَيْهِ سَعَةٌ

Vankulu Lugatı - مقعد maddesi

اَلْمُقْعَدُ [el-muḵʹad] (mîm’in zammı ve ḵâf’ın sükûnu ve ʹayn’ın fethiyle) Aksak, leng maʹnâsına; tekûlu minhu: أُقْعِدَ الرَّجُلُ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ Ve

مُقْعَدٌ [muḵʹad] Şol memeye derler ki dik dura aşağı yatmış olmaya. Ve sâhib-i Ṡurâḩ’ın مُقْعَدٌ [muḵʹad] “pistân-ı fürû-beste” dediği mutâbık değildir “fürû-nişeste” gerektir, gâlibâ tashîf olunmuştur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı