el-ḩâll ~ اَلْحَالُّ

Kamus-ı Muhit - الحال maddesi

اَلْحَالُّ [el-ḩâll] Bir mahalle konan adama denir; cemʹi حُلُولٌ [ḩulûl] gelir ḩâ’nın zammıyla ve حُلَّالٌ [ḩullâl] gelir عُمَّالٌ [ʹummâl] vezninde ve حُلَّلٌ [ḩullel] gelir, رُكَّعٌ [rukkaʹ] vezninde.

اَلْحَالُ [el-ḩâl] (بَالٌ [bâl] vezninde) İnsânın mâ-hüve ʹaleyhi olduğu nesneye denir, te΄nîsle حَالَةٌ [ḩâlet] dahi denir, yaʹnî nefsi ve bedeni ve vasfı olan umûr-ı mütegayyireden insâna muhtass olan hey΄et ve keyfiyyete ıtlâk olunur ki insân onun üzerinde kâ΄im olur, hey΄et-i mezbûre zi’l-hâl olan insâna lâzım ve müfârik dahi olur, lâkin sıfatta sübût muʹteberdir. Ve حَالٌ [ḩâl], lafzı iʹtibârıyla müzekker ve sıfat iʹtibârıyla mü΄ennes olur; yukâlu: لَهُ حَالٌ حَسَنٌ وَحَسَنَةٌ وَحَالَةٌ وَهِيَ كِينَةُ الْإِنْسَانِ وَمَا هُوَ عَلَيْهِ Ve

حَالٌ [ḩâl] El-ân içinde olduğun vakte ıtlâk olunur ki mâzî ile müstakbel beyninde berzahtır, mâzînin nihâyeti ve müstakbelin bidayetidir; cemʹi أَحْوَالٌ [aḩvâl] ve أَحْوِلَةٌ [aḩvilet] gelir, أَفْعِلَةٌ [efʹilet] vezninde. Şârihin beyânına göre aslı حَوَلٌ idi fethateynle. Ve

حَالٌ [ḩâl] Siyâh balçığa denir. Ve yumuşak toprağa denir. Ve çarşaf makûlesi sevbe silkilmiş سَمُرٌ [semur] ağacının yaprağına denir. Ve kişinin zevcesine ıtlâk olunur. Ve süte denir. Ve hâssaten müteʹaffin siyâh balçığa denir, حَمْأَةٌ [ḩam΄et] maʹnâsına ve bu maʹnâ-yı evvelden ahasstır. Ve arka yüküne denir ne olursa olsun, كَارَةٌ [kâret] maʹnâsına; yukâlu: جَاءَنَا يَحْمِلُ حَالًا أَيْ كَارَةً وَهِيَ مَا تَحْمِلُهُ عَلَى ظَهْرِكَ Ve çocuk ʹarabasına denir ki onunla yürümeğe meşk ederler. Ve at kısmının sırtında teğelti gelen yere denir yâhûd sırtının boyundan sağrıya kadar uzantısına ve tarîkasına denir. Ve ıssı küle denir, رَمَادٌ حَارٌّ maʹnâsına. Ve içine biçilmiş çayır koyup götürdükleri çul ve palâs makûlesine denir. Ve Yemen’de Ezd diyârında bir belde adıdır.

Vankulu Lugatı - الحال maddesi

اَلْحَالُ [el-ḩâl] (ʹalâ-vezni اَلْبَال [el-bâl]) Hâletin kezâlik cemʹi. Ve

حَالٌ [ḩâl] Karabalçığa dahi derler. Ve fi’l-hadîsi enne Cibrîle kâle: “أَخَذْتُ مِنْ حَالِ الْبَحْرِ فَحَشَوْتُ فَمَهُ” Yaʹnî “Firʹavnın ağzını deryânın karabalçığıyla doldurdum.” Ve

حَالٌ [ḩâl] Şol ʹArabacığa dahi derler ki oğlancıklar yürümeğe başladıkta onun üzerine koyup yürütürler. Ve

حَالٌ [ḩâl] Şol sevbe de derler ki insân onu arkası üzere götürür. Ve

حَالٌ [ḩâl] Atın arkasının orta yerine yaʹnî teğeltiliğine dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı