اَلدَّرِيَّةُ [ed-deriyyet] (غَنِيَّةٌ [ġaniyyet] vezninde) Cündîlerin meşk ve taʹlîm-i taʹn için mızrağı atıp deliğinden geçirdikleri halkaya denir. Mü΄ellif hemze bâbında dahi zikr eyledi.
اَلدَّرْيُ [ed-dery] ve
اَلدَّرْيَةُ [ed-deryet] (dâl’ların fethi ve kesriyle) ve
اَلدِّرْيَانُ [ed-diryân] (dâl’ın kesriyle) ve
اَلدَّرَيَانُ [ed-dereyân] (fetehâtla) ve
اَلدِّرَايَةُ [ed-dirâyet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) ve
اَلدُّرِيُّ [ed-duriyy] (حُلِيٌّ [ḩuliyy] vezninde) Bilmek maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin hîle ile bir takrîb bilmek maʹnâsınadır; tekûlu: دَرَيْتُهُ وَبِهِ أَدْرِي دَرْيًا وَدَرْيَةً وَدَرَيَانًا وَدِرْيَانًا وَدِرَايَةً وَدُرِيًّا إِذَا عَلِمْتَهُ أَوْ بِضَرْبٍ مِنَ الْحِيلَةِ Şârih der ki dirâyet ile Ḣudâ-yı müteʹâl vasflanmaz. Ve
دَرْيٌ [dery] Fend ve dubara ile aldatmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَى الصَّيْدَ دَرْيًا إِذَا خَتَلَهُ Ve مِدْرَى [midrâ] ile baş kaşımak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَى رَأْسَهُ إِذَا حَكَّهُ بِالْمِدْرَى
اَلدِّرْيَةُ [ed-diryet] (dâl’ın kesri ve râ’nın sükûnu ile) Bi-maʹnâhu.
اَلدَّرِيَّةُ [ed-deriyyet] (dâl’ın fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Şol davardır ki sayyâd onu perde edinip sayda yakın vardıkta bir nesne atar. Ve Bu mehmûz değildir. Ve Ebû Zeyd eyitti: Mehmûzdur, zîrâ bu دَرْءٌ [der΄]dendir دَفْعٌ [defʹ] maʹnâsına. Ve
دَرِيَّةٌ [deriyyet] Sayd cânibine defʹ olunur, perde kılınmak için.
اَلدَّرْيَةُ [ed-deryet] (dâl’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bi-maʹnâhu kezâlik.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı