اَلشَّأَفُ [eş-şe΄ef] (fethateynle) Bir adamın ayağında zikr olunan yara çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَئِفَتْ رِجْلُهُ شَأَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَشُئِفَتْ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا خَرَجَتْ بِهَا الشَّأْفَةُ
اَلشَّأْفُ [eş-şe΄f] ve
اَلشَّأْفَةُ [eş-şe΄fet] (şîn’in fethi ve hemzenin sükûnuyla) Bugz eylemek, ʹalâ-kavlin bir kimseden gözü değer diye ihtirâz eylemek yâhûd bir âher adama hoşlanmadığı kimseyi delâlet kılmak maʹnâsınadır; tekûlu: شَئِفْتُهُ وَشَئِفْتُ لَهُ شَأَفًا وَشَأْفَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْ أَبْغَضْتُهُ أَوْ خِفْتُ أَنْ يُصِيبَنِي بِعَيْنٍ أَوْ دَلَلْتُ عَلَيْهِ مَنْ يَكْرَهُ Ve parmakta tırnakların çevresi çatlayıp pürüzlenmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَئِفَتْ أَصَابِعُهُ إِذَا تَشَعَّثَ مَا حَوْلَ أَظْفَارِهَا وَتَشَقَّقَ Ve
شَأَفُ الْجُرْحِ [şe΄efu’l-curḩ] Yara onulmaz derecesinde azıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: إِشْتَكَى شَأَفَ جُرْحِهِ أَيْ فَسَادَهُ حَتَّى لاَ يَكَادُ يَبْرَأُ
اَلشَّأْفُ [eş-şe΄f] (şîn’in fethi ve hemzenin sükûnuyla) Bugz etmek; tekûlu: شَئِفْتُ فُلَانًا شَأْفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْضًا إِذَا أَبْغَضْتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı