اَلصَّبَحُ [eṡ-ṡabaḩ] (fethateynle) ve
اَلصُّبْحَةُ [eṡ-ṡubḩat] (ṡâd’ın zammıyla) Bu dahi o maʹnâyadır; yukâlu: صَبِحَ الشَّعْرُ صَبَحًا وَصُبْحَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ أَصْبَحَ Ve
صَبَحٌ [ṡabaḩ] Mücellâ demir parıldayıp lemeʹân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَبِحَ الْحَدِيدُ إِذَا بَرِقَ
اَلصُّبْحُ [es-ṡubḩ] (ṡâd’ın zammı ve bâ’nın sükûnuyla) Fecr vaktine denir ki tan yeri ağarıp şafak söktüğü vaktten ʹibârettir ki murâd fecr-i sâdıktır, fi’l-asl tan yerinin ağarmasıyla hâsıl olan aydından ʹibâret olup ittisâʹan o vakte ıtlâk olunmuştur. Ve ʹalâ-kavlin صُبْحٌ [ṡubḩ] evvel-i nehâra denir. Cemʹi أَصْبَاحٌ [aṡbâḩ] gelir; ve tekûlu: أَتَيْتُهُ لِصُبْحٍ خَامِسَةٍ بِالضَّمِّ وَيُكْسَرُ وَهُوَ بِالإِضَافَةِ أَيْ لِصَبَاحِ خَمْسَةِ أَيَّامٍ Yaʹnî “Beşinci günün sabâhında ona geldim.”
اَلصَّبْحُ [eṡ-ṡabḩ] (ṡâd’ın fethiyle ve bâ’nın sükûnuyla) صَبُوحٌ [ṡabûḩ]u içmek.
اَلصِّبْحُ [eṡ-ṡibḩ] (ṡâd’ın kesriyle) Lügattır, صُبْحٌ [ṡubḩ] maʹnâsına.
اَلصَّبَحُ [eṡ-ṡabaḩ] (fethateynle) Ak ile kızıl karışık olup suhûbet maʹnâsına karîb olmak.
اَلصُّبْحُ [eṡ-ṡubḩ] Tan yeri ağarmak, fecr maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı