اَلْعَظَمُ [el-ʹażam] (fethateynle) Yolun câddesine ıtlâk olunur; yukâlu: يَذْهَبُ مِنْ عَظَمِ الطَّرِيقِ أَيْ مِنْ جَادَّتِهِ
اَلْعُظْمُ [el-ʹużm] (ʹayn’ın zammıyla) İsmdir, kibr ve nahvet maʹnâsınadır. Ve bir nesnenin gömüne denir; ʹayn’ın fethiyle de lügattir; yukâlu: أَخَذَ عُظْمَهُ أَيْ مُعْظَمَهُ أَيْ أَكْثَرَهُ
اَلْعَظْمُ [el-ʹażm] (ʹayn’ın fethiyle) Kemiğe denir, Fârisîde ustuḣân derler; cemʹi أَعْظُمٌ [aʹżum]dur, أَفْلُسٌ [eflus] gibi ve عِظَامٌ [ʹiżâm]dır ʹayn’ın kesriyle ve عِظَامَةٌ [ʹiżâmet]tir, âhirindeki hâ-i te΄nîs cemʹ içindir. Ve
عَظْمٌ [ʹAżm] Bir mevziʹ adıdır. Ve
عَظْمُ الرَّحْلِ [ʹażmu’r-raḩl] Semerin edevât ve esbâbsız ahşâbından ʹibârettir. Ve
عَظْمُ الْفَدَّانِ [ażmu’l-feddân] Ucuna saban demiri geçirdikleri tahtadır ki saban eneği taʹbîr olunur.
اَلْعِظَمُ [el-ʹiżam] (ʹayn’ın kesri ve żâ-yı muʹcemenin fethiyle) Ululuğa denir ki ismdir, Fârisîde büzürgî denir; yukâlu: بِهِ عِظَمٌ وَهُوَ خِلَافُ الصِّغَرِ Ve
عِظَمٌ [iżam] ve
عَظَامَةٌ [ʹażâmet] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) Masdarlardır, ulu olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظُمَ الشَّيْءُ عِظَمًا وَعَظَامَةً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ ضِدُّ صَغُرَ
اَلْعُظْمُ [el-ʹužm] (ʹayn’ın zammı ve żâ’nın sükûnu ile) Bir nesnenin kesîri ve muʹzamı.
اَلْعَظْمُ [el-ʹażm] (ʹayn’ın fethi ve żâ’nın sükûnuyla) Kemik, üstühân maʹnâsına.
اَلْعِظَمُ [el-ʹiżam] (ʹayn’ın kesri ve żâ’nın fethiyle) Ululuk; yukâlu: عَظُمَ الشَّيْءُ عِظَمًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı