اَلْعَظْمَةُ [el-ʹażmet] (ʹayn’ın fethiyle) Bir adamın kemiğine vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَمَ فُلَانًا عَظْمَةً إِذَا ضَرَبَ عِظَامَهُ
اَلْعَظِمَةُ [el-ʹażimet] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) ve
اَلْمَعْظُومَةُ [el-maʹżûmet] Âlât-ı kebîreden hazz edip hoşlanır olan ʹavrete denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ عَظِمَةٌ وَمَعْظُومَةٌ أَيْ مُشْتَهِيَةٌ لِلْأُيُورِ الْعَظِيمَةِ
اَلْإِعْظَامَةُ [el-iʹżâmet] (hemze-i meksûre ile) ve
اَلْعُظْمَةُ [el-ʹużmet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) ve
اَلْعِظَامَةُ [el-ʹiżâmet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) ve
اَلْعُظَّامَةُ [el-ʹużżâmet] (رُمَّانَةٌ [rummânet] vezninde) Nisvân-ı ʹArabın büyük görünmek için kıçlarına bağladıkları boğçaya denir, zîrâ beyne’l-ʹArab sağrılı ʹavret makbûledir.
اَلْعَظَمَةُ [el-ʹażamet] (fetehâtla) ve
اَلْعُظَّامَةُ [el-ʹużżâmet] (رُمَّانَةٌ [rummânet] vezninde) ve
اَلْعَظَمُوتُ [el-ʹażamût] (جَبَرُوتٌ [ceberût] vezninde) Sîga-i mübâlagalardır, kibr ve nahvet ve zehv maʹnâsınadır; lâkin ʹazamet-i Bârî-i Žü’l-Celâl vasf-ı mezkûr ile sıfatlanmak câ΄iz değildir. Ve bununla kaçan ʹibâddan birisi vasflansa hakkında kadh ve zemîmedir, zîra murâd kibr ve tecebbürdür ki sıfât-ı şeytâniyyedendir ve ammâ ʹazamet-i Rabbânî keyf ve hadd ve temsîl havsalasına güncîde değildir, hemân ʹazîm olduğunu iʹtikâd eylemek vâcibdir. وَاللهُ هُوَ الْعَظِيمُ وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ Ve
عَظَمَةُ اللِّسَانِ [ʹażametu’l-lisân] Dilin kalın olan yerinden ʹibârettir ki ilerisidir. Ve
عَظَمَةُ السَّاعِدِ [ʹażametu’s-sâʹid] Pazının dirsek yanında balık eti olan kaba yerinden ʹibârettir; zîrâ سَاعِدٌ [sâʹid] iki mikdârdır, biri dirsek yanıdır ki balık eti ve sinirli et olan yeridir ve birisi el ayasının ötesidir ki ona أَسَلَةٌ [eselet] derler.
اَلْعَظَمَةُ [el-ʹażamet] (fethateynle) Ululuk, kibriyâ maʹnâsına. Ve
عَظَمَةُ الذِّرَاعِ [ʹażametu’ž-žirâʹ] Kolun kalın yeri, مُسْتَغْلَظُ الذِّرَاعِ maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı