el-ġufr ~ اَلْغُفْرُ

Kamus-ı Muhit - الغفر maddesi

اَلْغِفْرُ [el-ġifr] (ġayn’ın kesriyle) Buzağıya denir. Ve bir böcek adıdır.

اَلْغَفَرُ [el-ġafer] (fethateynle) ve

اَلْإِغْفِيرَارُ [el-iġfîrâr] (إِحْمِيرَارٌ [iḩmîrâr] vezninde) Sevb pürüzlenmek maʹnâsınadır; yukâlu: غَفِرَ الثَّوْبُ غَفَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَاغْفَارَّ اِغْفِيرَارًا إِذَا ثَارَ زِئْبِرُهُ Ve

غَفَرٌ [ġafer] Hurde çayırlara denir. Ve boyunda ve çene altlarında ve kafâda olan tüylere denir.

اَلْغَفْرُ [el-ġafr] (جَفْرٌ [cefr] vezninde) Setr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَفَرَ الشَّيْءَ غَفْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا سَتَرَهُ Ve bir nesneyi bir zarf içre vazʹ ve ihfâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَفَرَ الْمَتَاعَ فِي الْوِعَاءِ إِذَا أَدْخَلَهُ وَسَتَرَهُ Ve bir nesneyi bir zarf içre vazʹ ve ihfâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَفَرَ الْمَتَاعَ فِي الْوِعَاءِ إِذَا أَخَلَّهُ وَسَتَرَهُ Ve sakalı bi-tamâmihi boyamak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: غَفَرَ الشَّيْبَ بِالْخِضَابِ إِذَا غَطَّاهُ Ve

غَفْرٌ [ġafr] ve

غِفْرَةٌ [ġifret] (ġayn’ın kesriyle) ve

مَغْفِرَةٌ [maġfiret] ve

غُفُورٌ [ġufûr] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

غُفْرَانٌ [ġufrân] ve

غَفِيرٌ [ġafîr] (ġayn’ın fethiyle) ve

غَفِيرَةٌ [ġafîret] (hâ’yla) Hazret-i Hak celle ve ʹalâ ʹibâdın cürm ve günâhını setr ve ʹafv eylemek maʹnâsınadır ki yarlığamak taʹbîr olunur; yukâlu: غَفَرَ اللهُ ذُنُوبَنَا غَفْرًا وَغَفْرَةً وَمَغْفِرَةً وَغُفُورًا وَغُفْرَانًا وَغَفِيرًا وَغَفِيرَةً أَيْ غَطَّى عَلَيْهِ وَعَفَا عَنْهُ Ve

غَفْرٌ [ġafr] Islâh eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Karna ıtlâk olunur, بَطْنٌ [baṯn] maʹnâsına. Ve esvâb pürüzüne denir, زِئْبِرٌ [zi΄bir] maʹnâsına; bunda fâ’nın fethiyle de lügattir. Ve dağ keçisinin yavrusuna denir; bunda ġayn’ın zammıyla ekserdir. Cemʹi أَغْفَارٌ [aġfâr] gelir ve غِفَرَةٌ [ġiferet] gelir, عِنَبَةٌ [ʹinebet] vezninde ve غُفُورٌ [ġufûr] gelir ġayn’ın zammıyla. Ve

غَفْرٌ [Ġafr] Menâzil-i kamerden bir menzil adıdır ki üç kevkeb-i sagîri müştemildir; menzil-i mezbûr, Mîzân burcunda ve kavs-ı ʹAcemî nizâmındadır. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Çuval tarzında bir zarf ismidir. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Kezâlik masdar olur, hastanın ʹilleti nüks eylemek maʹnâsına yukâlu: غَفَرَ الْمَرِيضُ وَغُفِرَ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ غَفْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا نُكِسَ Ve ʹâşıkın muʹtâd olduğu derd ve endûhu ʹavdet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَفَرَ الْعَاشِقُ إِذَا عَادَ عِيدُهُ Ve yara azıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: غفَرَ الْجُرْحُ إِذَا انْتَقَضَ Ve bir mâlın vefret ve kesreti pazarı ucuzutmak maʹnâsınadır; yukâlu: غَفَرَ الْجَلَبُ السُّوقَ إِذَا رَخَّصَهَا

Vankulu Lugatı - الغفر maddesi

اَلْغُفْرُ [el-ġufr] (ġayn’ın zammı ve fâ’nın sükûnuyla) Yaban keçisinin oğlağı.

اَلْغَفَرُ [el-ġafer] (fethateynle) Lügattır غَفْرٌ [ġafr]de; yukâlu: غَفَرَ يَغْفِرُ غَفَرًا Ve

غَفَرٌ [Ġafer] Üç yıldızdır, mîzân burcundan ki kamer ona nâzil olur. Ve ʹavretin baldırında ve alnında olan tüye dahi derler.

اَلْغُفُرُ [el-ġufur] (zammeteynle) Cemʹi. Ve

اَلْغَفِيرُ [el-ġafîr] Kesret maʹnâsına te΄kîd için gelir; yukâlu: جَاؤُوا جَمَّاءَ غَفِيرَاءَ وَالْجَمَّاءَ الْغَفِيرَ وَجَمَّاءَ الْغَفِيرِ بِالْمَدِّ وَجَمَّ الْغَفِيرِ أَيْ جَاؤُوا بِجَمَاعَتِهِمُ الشَّرِيفِ وَالْوَضِيعِ وَلَمْ يَتَخَلَّفْ أَحَدٌ وَكَانَتْ فِيهِمْ كَثْرَةٌ Ve baʹzı nüsahta hemîn جَمًّا غَفِيرًا وَالْجَمَّاءَ الْغَفِيرَ vâkiʹ olmuştur, mâ-ʹadâ mezkûr değildir. Ve zâhir budur ki sânî asahh ola, zîrâ bâb-ı mîm’de memdûda işâret olunmuştur fakat. Ve اَلْجَمَّاءُ الْغَفِيرُ [el-cemmâ΄u’l-ġafîr] kelimesi ismdir, fiʹl değildir lâkin mansûb olur, kesrete dâll olan masdarlar gibi, ke-kavlikeجَاؤُونِي جَمِيعًا وَقَاطِبَةً وَطُرًّا وَكَافَّةًVe جَمَّاءُ [cemmâ΄]a elif lâm dâhil kıldılar, عِرَاكٌ [ʹirâk] kelimesine dâhil kıldıkları gibi, أَوْرَدَهَا الْعِرَاكَ dedikleri kavllerinde. Ve عِرَاكٌ [ʹirâk] جَمِيعًا maʹnâsınadır; deveyi suya götürdüler cemîʹan demek olur.

اَلْغَفْرُ [el-ġafr] (ġayn’ın fethiyle ve fâ’nın sükûnuyla) Setr etmek maʹnâsınadır. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Yarlığamak maʹnâsına da gelir. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Metâʹı zarfa komağa derler; yukâlu: غَفَرْتُ الْمَتَاعَ إِذَا جَعَلْتَهُ فِي الْوِعَاءِ Ve bir nesneye mütehammil olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: أُصْبُغْ ثَوْبَكَ فَإِنَّهُ أَغْفَرُ لِلْوَسَخِ Ve وَسَخٌ [vesaḣ] sîn-i mühmelenin fethiyle ve ḣâ-i muʹceme ile kirdir, denes maʹnâsına. Ve yara onulmağa yüz tutmuşken azmaktır. Ve

غَفْرٌ [ġafr] Şol tüylerdir ki ʹavretin baldırında ve alnında dahi olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı