اَلْقُشْرُ [el-ḵuşr] (ḵâf’ın zammıyla) Bir cins balık ismidir ki bir karış mikdârında olur.
اَلْقَشِرُ [el-ḵaşir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) قِشْرٌ [ḵişr]i çok olan şey΄e denir; yukâlu: تَمْرٌ قَشِرٌ أَيْ كَثِيرُ الْقِشْرِ
اَلْقَشْرُ [el-ḵaşr] (حَشْرٌ [ḩaşr] vezninde) Bir nesnenin kabuğunu yâhûd derisini soymak ve sıyırmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشَرَ الشَّيْءَ قَشْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا سَحَا لِحَاءَهُ أَوْ جِلْدَهُ Ve uğursuz ve bî-kadem kimse bir adamı dahi şeʹâmetine uğratmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشَرَهُمْ فُلاَنٌ إِذَا شَأَمَهُمْ
اَلْقِشْرُ [el-ḵişr] (ḵâf’ın kesriyle) Bir şey΄in hilkaten yâhûd ʹarazen vücûdunun kabuk ve deri makûlesi pûşişine ve örtüsüne denir. Ve mutlakan melbûsa قِشْرٌ [ḵişr] ıtlâk olunur. Cemʹi قُشُورٌ [ḵuşûr]dur; yukâlu: قِشْرُ الشَّجَرِ وَقِشْرُ الْحَيَّةِ وَعَلَيْهِ قِشْرُ حَسَنٌ أَيْ مَلْبُوسٌ
اَلْقَشَرُ [el-ḵaşar] (fethateynle) Ziyâde humret.
اَلْقَشِرُ [el-ḵaşir] (ḵâf’ın fethi ve şîn’in kesriyle) Kabuğu çok olan nesne; yukâlu: تَمْرٌ قَشِرٌ أَيْ كَثِيرُ الْقِشْرِ
اَلْقَشْرُ [el-ḵaşr] (ḵâf’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) Kabuk soymak; yukâlu: قَشَرْتُ الْعُودَ وَغَيْرَهُ أَقْشُرُهُ وَأَقْشِرُهُ قَشْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا نَزَعْتَ عَنْهُ قِشْرَهُ
اَلْقِشْرُ [el-ḵişr] (ḵâf’ın kesri ve şîn’in sükûnuyla) Kabuk, gerek ağaç kabuğu olsun gerek gayrı nesnenin olsun. Ve
قِشْرٌ [ḵişr] İnsânın libâsına dahi derler. Ve fî hadîsi Ḵayle: “كُنْتُ إِذَا رَأَيْتُ رَجُلًا ذَا رُوَاءٍ وَذَا قِشْرٍ طَمَحَ بَصَرِي إِلَيْهِ” Ve Ḵayle bir ʹavretin ismidir, ḵâf’ın fethiyle. Ve رُوَاءٌ [ruvâ΄] râ’nın zammıyla vecâhet ve طَمَحٌ [ṯamaḩ] ṯâ-i mühmele ve ḩâ-i mühmele ile bir nesneye hırsla bakmak.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı