el-kuʹb ~ اَلْكُعْبُ

Kamus-ı Muhit - الكعب maddesi

اَلْكُعْبُ [el-kuʹb] (kâf’ın zammıyla) Memeye ıtlâk olunur, ثَدْيٌ [šamp;edy] maʹnâsına.

اَلْكَعْبُ [el-kaʹb] (kâf’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Aʹzâ kemiklerinin her mafsalına yaʹnî en ve oynak yerine denir ki yumru olur, Fârisîde peyvend-gâh denir; yukâlu: هُوَ مُوهِنُ الْكَعْبِ وَهُوَ كُلُّ مَفْصِلٍ لِلْعِظَامِ وَفَوْقَ الْقَدَمِ Yaʹnî ayak tabanının arkasında olan yumruca kemiğe denir ki incik mafsalıyla parmakların mâ-beyninde olan taraklık kemiğinin ortası olacak yumru kemiktir; yukâlu: ضَرَبَ كَعْبَهُ وَهُوَ الْعَظْمُ النَّاشِئُ فَوْقَ الْقَدَمِ Şârih der ki bu Şîʹa kavlidir, e΄imme-i lügat ʹindinde münkerdir. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Ayağın iki tarafında olan iki yumru kemiğin her birine denir ki topuk taʹbîr olunur. Her ayakta iki dâne olur. Cemʹi أَكْعُبٌ [ekʹub] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] gibi ve كُعُوبٌ [kuʹûb] gelir ve كِعَابٌ [kiʹâb] gelir kâf’ın kesriyle; yukâlu: غَسَلَ رِجْلَهُ إِلَى الْكَعْبَيْنِ وَهُمَا الْعَظْمَانِ النَّاشِزَانِ مِنْ جَانِبَيْهَا Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Aşık taʹbîr olunan kemiğe denir ki sıbyân onunla mülâʹabe ederler. Kezâlik nerd oyununda ki tavla taʹbîr olunan oyun ondan bir nevʹdir, zar dedikleri mühreye denir. Ve bunlara كَعْبَةٌ [kaʹbet] dahi denir hâ’yla. İki dâne olmakla كَعْبَتَيْنِ derler. Ve كَعْبٌ [kaʹb] zikr olunan كَعْبَةٌ [kaʹbet]in cemʹ-i cinsidir. Ve bunun cemʹ-i كِعَابٌ [kiʹâb] gelir ve كَعَبَاتٌ [keʹabât] geler, حَرَكَاتٌ [ḩarekât] vezninde ve bu كَعْبَةٌ [kaʹbet]in cemʹidir, mü΄ellif tahlît eylemiştir. Ve baʹzı nüshada zammeteynle كُعُبٌ [kuʹub] ve كِعَابٌ [kiʹâb] ʹunvânında mersûm olmakla şârih bu nüshayı tasvîb ve zammeteynle كُعُبٌ [kuʹub] ve fetehâtla كَعَبَاتٌ [keʹabât] كَعْبَةٌ [kaʹbet]in ve كِعَابٌ [kiʹâb] كَعْبٌ [kaʹb]in cemʹi olmak üzere tertîb eylemiştir. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Kargının ve kamışın unbûbeteyni mâ-beynine denir. Garâ΄ibdendir ki mü΄ellif أُنْبُوبَةٌ [unbûbet]i كَعْبٌ [kaʹb] ile tefsîr edip burada كَعْبٌ [kaʹb]i mâ-beyne’l-unbûbeteyn ile beyân eylemiştir. Cemîʹ-i ümmehâtın beyânına göre أُنْبُوبَةٌ [unbûbet] boğuma denir. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] İki boğum aralığında olan yumru ʹukdeye denir ki boğum başı taʹbîr olunur. Kezâlik sâhib-i Miṡbâḩ dahi teşvîş eylemiştir. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Bir topak yağa ıtlâk olunur; yukâlu: عِنْدَهُ كَعْبٌ مِنَ السَّمْنِ أَيْ كُتْلَةٌ Ve bir curʹa mikdârı süte ıtlâk olunur. Gerçi mü΄ellif مِنَ اللَّبَنِ taʹbîr edip lâkin ber-muktezâ-yı mâdde koyu yoğurt olmaktır, niteki Esâs’ta إِذَا كَانَ جَامِدًا ʹibâreti onu müşʹirdir. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Ehl-i hisâb ıstılâhından bir hisâb adıdır. Maʹlûm ola ki جَذْرٌ [cežr] ve كَعْبٌ [kaʹb] mustalahât-ı ehl-i hisâbdandır. جَذْرٌ [cežr] şol ʹadede denir ki kendi nefsine darbdan ʹaded-i âher hâsıl ola. Meselâ üçü kendi nefsine darb eyledikte dokuz hâsıl olur, zîrâ üç kerre üç dokuz eder. Pes o üç ʹadede جَذْرٌ [cežr] ve dokuza مَجْذُورٌ [mecžûr] derler. Ve كَعْبٌ [kaʹb] مَجْذُورٌ [mecžûr]u bir defʹa dahi جَذْرٌ [cežr]e darb eylemektir. Misâlimizde hâsıl olan dokuzu bir kerre dahi üçe darb eylediğimizde yirmi yedi hâsıl olur. O üçe كَعْبٌ [kaʹb] ve yirmi yediye مُكَعَّبٌ [mukaʹʹab] denir. Ve ehl-i misâha o üç ʹadede ضِلْعٌ [ḋilʹ] ve dokuza مُرَبَّعٌ [murabbaʹ] derler ve ehl-i cebr ü mukâbele üçe شَيْءٌ [şey΄] ve dokuza مَالٌ [mâl] derler. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Mecd ü şeref ve şân maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: أَعْلَى اللهُ كَعْبَهُ أَيْ مَجْدَهُ وَشَرَفَهُ Ve bu كَعْبُ قَنَاةٍ [kaʹbu ḵanât]tan me΄hûzdur, ke-mâ yukâlu: رَفَعَ اللهُ أَعْلاَمَ مَجْدِهِ yâhûd كَعْبُ سَاقٍ [kaʹbu sâḵ]tan me΄hûzdur, zîrâ insân kâ΄im olduğu hînde كَعْبٌ [kaʹb]ı elbette ʹâlî olup ve câlis oldukta mestûr ve münzevî olur. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Masdar olur, kabı doldurmak maʹnâsına ki mâdde-i mezkûreden me΄hûzdur; yukâlu: كَعَبَ اْلإِنَاءَ كَعْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَلَأَهُ Ve tâze kızın memesi tümüp yumrulanmak maʹnâsınadır ki ağırşaklanmak taʹbîr olunur. O kıza nâr-pistân ıtlâk olunur; yukâlu: كَعَبَ الثَّدْيُ إِذَا نَهَدَ

Vankulu Lugatı - الكعب maddesi

اَلْكَعْبُ [el-kaʹb] (ḵâf’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Topuk ki incik kemiğine ayağın ulaştığı yerde olan yumru kemiktir. Aṡmaʹî halkın كَعْبٌ [kaʹb] zahr-ı kademde olan kemiktir dediğine inkâr etti. Ve

كَعْبٌ [kaʹb] Say yağından bir kıtʹaya dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı