el-muġidd ~ اَلْمُغِدُّ

Kamus-ı Muhit - المغد maddesi

اَلْمَغْدُ [el-maġd] (mîm’in fethi ve ġayn-ı muʹcemenin sükûnuyla) Yavru anasını emmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ الْفَصِيلُ أُمَّهُ مَغْدًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا رَضَعَهَا Ve bir nesneyi ağızda sormak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ الشَّيْءَ إِذَا مَصَّهُ Ve

مَغْدٌ [maġd] ve

مَغَدٌ [maġad] (fethateynle) Beden semirip lahm ve şahm ile dolmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ الْبَدَنُ مَغْدًا وَمَغَدًا إِذَا سَمِنَ وَامْتَلَأَ Ve mizâca muvâfık gıdâ ve maʹîşet vücûdu âb u tâb u tarâvetle ter ü tâze kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ بَدَنَهُ الْعَيْشُ إِذَا غَذَاهُ وَنَعَّمَهُ Ve nebât ve sâ΄ir nesne boylanıp yâl ü bâl sâhibi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ النَّبَاتُ وَغَيْرُهُ إِذَا طَالَ Ve hoş dirlikte neşv ü nemâ ile zevk ve safâda olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ الرَّجُلُ فِي نَاعِمِ عَيْشٍ إِذَا عَاشَ وَتَنَعَّمَ Ve cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ جَارِيَتَهُ إِذَا جَامَعَهَا Ve

مَغْدٌ [maġd] Ter ü tâze ve nâzük şey΄e ıtlâk olunur; yukâlu: عَيْشٌ وَشَبَابٌ وَغُصْنٌ مَغْدٌ أَيْ نَاعِمٌ Ve etine dolu sımsıkı tıknaz deveye denir; yukâlu: بَعِيرٌ مَغْدٌ أَيْ تَارٌّ لَحِيمٌ Ve mutlakan iri ve uzun şey΄e denir. Ve at kısmının alnında vâkiʹ gurre mevziʹinin kıllarını yerine beyâz kıl bitmek için yolmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَغَدَ مَوْضِعَ الْغُرَّةِ مِنَ الْفَرَسِ إِذَا انْتَتَفَهُ حَتَّى تَشْمَطَ Ve

مَغْدٌ [maġd] تُنْضُبٌ [tunḋub] nâm şecerin yemişi ismidir. Ve büyük kovaya denir. Ve لُفَّاحٌ [luffâḩ] dedikleri nebâtın ismidir ki mâddesinde beyân olundu. Ve bâdincâna denir; bunda fethateynle de câ΄izdir. Ve hıyâra şebîh bir meyve adıdır.

Vankulu Lugatı - المغد maddesi

اَلْمُغِدُّ [el-muġidd] (mîm’in zammı ve ġayn’ın kesriyle) Tâʹûn çıkaran deve. Aṡmaʹî eyitti: مُغِدٌّ [muġidd] gazab-nâk olan kimseye dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ مُغِدٌّ أَيْ كَثِيرُ الْغَضَبِ

اَلْمَغْدُ [el-maġd] (mîm’in fethi ve ġayn’ın sükûnuyla) Atın alnında bir şiştir ki kılı yolunup beyâz bitsin diye ederler, zîrâ kıl yolunsa beyâz biter. Ve

مَغْدٌ [maġd] Tâze ve ter olan nesneye dahi derler. Ve

مَغْدٌ [maġd] Gıdâlandırmağa dahi derler; yukâlu: مَغَدَ الرَّجُلَ عَيْشٌ نَاعِمٌ يَمْغَدُهُ مَغْدًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا غَذَاهُ عَيْشٌ نَاعِمٌ İbnu’l-Aʹrâbî dahi buna zâhib oldu. Ve Ferrâ eyitti: مَغَدَ فِي عَيْشٍ نَاعِمٍ يَمْغَدُ مَغْدًا derler. Ve

مَغْدٌ [maġd] Emmeğe dahi derler; yukâlu: مَغَدَتِ السَّخْلَةُ أُمَّهَا تَمْغَدُهَا مَغْدًا أَيْ رَضِعَتْهَا yukâlu: وَجَدْتُ صَرَبَةً فَمَغَدْتُ جَوْفَهَا أَيْ مَصِصْتُهُ Ve صَرَبَةٌ [ṡarebae] ṡâd-ı mühmele ve râ-i mühmelenin fethiyle ve âhirinde bâ-i muvahhade ile kırmızı zamka derler ki طَلْحٌ [ṯalḩ] ağacında hâsıl olur gûyâ ki pekmez gibi olur. Ve gâh olur صَرَبَةٌ [ṡarabet]te مَغْدٌ [maġd] derler. Ve سِدْرَةٌ [sidret] ağacının zamkına dahi مَغْدٌ [maġd] derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı