اَلْمَلاَّحُ [el-mellâḩ] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Tuz satan kimseye yâhûd tuz sâhibine denir. Ve gemici tâ΄ifesine denir, tuzlu deniz suyuna mülâzemetine mebnî. Ve liman ve boğaz re΄îsine denir ki nehr ve bahrin boğazlarını ıslâh eylemek der-ʹuhdeleridir; yukâlu: هُوَ مَلاَّحٌ نُوتِيٌّ ve yukâlu: هُوَ مِنَ الْمُلاَّحِينَ أَيْ مُتَعَهِّدُ النَّهْرِ لِيُصْلِحَ فُوَّهَتَهُ
اَلْمُلاَحُ [el-mulâḩ] (mîm’in zammıyla كُبَارٌ [kubâr] vezninde) Ve
اَلْمُلاَّحُ [el-mullâḩ] كُبَّارٌ [kubbâr] vezninde ki ondan eblagdır, pek güzel adama denir. مَلِيحٌ [melîḩ]in cemʹi مِلاَحٌ [milâḩ] gelir, كِرَامٌ [kirâm] gibi ve أَمْلاَحٌ [emlâḩ] gelir, أَشْرَافٌ [eşrâf] gibi ve مُلاَحُونَ [mulaḩûn] ve مُلاَّحُونَ [mullâḩûn] gelir.
اَلْمِلاَحُ [el-milâḩ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Sefîneyi icrâ eden rüzgâra denir. Ve torbaya denir. Ve mızrak yalmanına denir. Ve aralıkta olan perdeye denir, سُتْرَةٌ [sutret] maʹnâsına. Ve poyraz yeli ʹakibinde lodos esmeğe denir. Ve yağmur yağarken yere ʹârız olan serinliğe denir. Ve mufâʹale bâbından masdar-ı sânî olur, bir hatunun memesini emmek, mürâzaʹa maʹnâsına. Ve nâkanın ferci ağrıdıkta ʹilâc ve tedbîr eylemeğe denir. Ve tuzlu sulara denir ki مِلْحٌ [milḩ]in cemʹi olur.
اَلْمُلَاحُ [el-mulâḩ] (mîm’in zammı ve lâm’ın tahfîfiyle) مَلِيحٌ [melîḩ] maʹnâsına.
اَلْمِلَاحُ [el-milâḩ] (mîm’in kesriyle) مَلِيحٌ [melîḩ]in cemʹi, güzeller maʹnâsına.
اَلْمَلَّاحُ [el-mellâḩ] (mîm’in fethi ve lâm’ın teşdîdiyle) Gemi sâhibi olan kimse, صَاحِبُ السَّفِينَةِ maʹnâsına.
اَلْمُلَّاحُ [el-mullâḩ] (mîm’in zammıyla ve lâm’ın teşdîdiyle) Şûr otlardan baʹzına derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı