اَلْمَوْجِلُ [el-mevcil] (مَنْزِلٌ [menzil] vezninde) İsm-i mekândır, mahall-i havf maʹnâsınadır. Şârih der ki bu مَوْعِدٌ [mevʹid] gibidir ki muzâriʹinde vâv’ı sâkıt olan muʹtellü’l-fâ΄ sîgasının ism-i mekânı mutlakan meksûrü’l-ʹayn gelir.
اَلْمَوْجَلُ [el-mevcel] (mîm’in ve cîm’in fethiyle) Bi-maʹnâhu; tekûlu minhu: وَجِلَ وَجَلًا وَمَوْجِلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
اَلْمَوْجِلُ [el-mevcil] (mîm’in fethi ve cîm’in kesriyle) Mevziʹ-i havf, nitekim وَعْدٌ [vaʹd] tefsîrinde mürûr etmiştir ki muʹtellü’l-fâ’nın ki muzâriʹinde vâv gitmiş ola, onun ism-i mekânı kesr-i ʹayn’la gelir, her ne bâbdan olursa olsun. Ve وَجَلٌ [vecel] kelimesinin müstakbelinde dört lügat vardır: Biri يَوْجَلُ [yevcelu]dur yâ’nın ve cîm’in fethiyle ve biri dahi يَاجَلُ [yâcelu]dur kezâlik cîm’in fethiyle ve biri dahi يَيْجَلُ [yeycelu]dur yâ’nın ve cîm’in fethiyle ve biri dahi يِيجَلُ [yîcelu]dur yâ’nın kesri ve cîm’in fethiyle ve geri hâl böyledir, bâb-ı misâlden وَجَلٌ kelimesine müşâbih olanda. Kaçan fiʹl lâzım olsa şol kimse ki يَاجَلُ [yâcelu] dedi o kimse, vâv’ı elife kalb eyledi, mâ-kabli meftûh olduğundan ötürü. Ve şol kimse ki يَيْجَلُ [yeycelu] dedi, o Benî Esed lügatine tâbiʹ oldu ki onlar أَنَا إِيجَلُ ve نَحْنُ نِيجَلُ ve أَنْتَ تِيجَلُ derler cümlesinde harf-i muzâriʹi kesr etmekle. Ve Benî Esed تَعْلَمُ kelimesinde yâ’yı meksûr etmezler yâ üzerine kesreyi sakîl gördüklerinden ötürü. Ve يِيجَلُ kelimesinde yâ’yı meksûr kılmaları ihde’l-yâ΄eyne âharla kuvvet geldiğinden ötürüdür. Ve Benî Esed’den şol kimse ki يَيْجَلُ dedi yâ’nın fethiyle, o kimse yine bu lügate zâhib oldu, yaʹnî yâ’yı meftûh kıldı يَعْلَمُ lafzında meftûh kıldıkları gibi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı