اَلْمُوَرَّكُ [el-muverrek] (مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde) Bî-günâh olup üzerine günâh haml olunan mazlûma denir; yukâlu: إِنَّهُ لَمُوَرَّكٌ فِي هَذَا الْأَمْرِ أَيْ لَيْسَ لَهُ ذَنْبٌ [Bu] تَوْرِيكٌ [tevrîk]-i mezkûrdan me΄hûzdur; ve minhu تَوْرِيكُ الْعُلَمَاءِ فِي مُصَنَّفَاتِهِمْ عَلَى بَعْضٍ
اَلْمُورِكُ [el-mûrik] (مُحْسِنٌ [muḩsin] vezninde) إِيرَاكٌ [îrâk]tan ism-i fâʹildir, pâlânın ön hânesine fütûr gelen ayağı büküp وَرِكٌ [verik]ini vazʹ eden adama denir, baʹdehu istiʹâre vechiyle merkûbda ʹalâkası olmayan adama ıtlâk olundu; ve minhu yukâlu: هُوَ مَوْرِكٌ فِي هَذِهِ الْإِبِلِ أَيْ لَيْسَ لَهُ مِنْهَا شَيْءٌ
اَلْمَوْرِكُ [el-mevrik] (مَجْلِسٌ [meclis] vezninde) ve
اَلْمَوْرِكَةُ [el-mevriket] ve
اَلْوَارِكَةُ [el-vâriket] ve
اَلْوِرَاكُ [el-virâk] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Pâlânda ve eyerde kaşın iç yüzüne denir ki râkibin ayağına fütûr geldikte büküp وَرِكٌ [verik]ini oraya vazʹ eder. Ve
وِرَاكٌ [virâk] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Şol zîbâ sevb ve çultar makûlesine denir ki havudun ve pâlânın مَوْرِكٌ [mevrik]ine zînet için vazʹ ve taʹlîk ederler; cemʹi وُرُكٌ [vuruk]tur, كُتُبٌ [kutub] vezninde. Ve şol münakkaş kumaşa denir ki rengîn yünlerden saçaklar ve püsküller yapıp pâlânın مَوْرِكٌ [mevrik]ine geçirirler. Yâhûd şol müzeyyen küçük hırka ve perde makûlesine denir ki pâlânının مَوْرِكٌ [mevrik]ine örtülür, eyer gâşiyesi gibi pâlân örtüsü olacaktır, ekserî cecimden ederler.
اَلْمُورَكُ [el-mûrek] (mîm’in zammı ve râ’nın fethi ile) Bî-günâh olan kimse; yukâlu: إِنَّهُ لَمُورَكٌ فِي هَذَا الْأَمْرِ أَيْ لَيْسَ لَهُ فِيهِ ذَنْبٌ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı