en-nuṯaf ~ اَلنُّطَفُ

Kamus-ı Muhit - النطف maddesi

اَلنَّطِفُ [en-neṯif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Yağrı içerisine işlemiş deveye denir; mü΄ennesi نَطِفَةٌ [neṯifet]tir. Ve âlûde ve murdâra denir; yukâlu: رَجُلٌ نَطِفٌ أَيْ نَجِسٌ وَهُمْ نَطِفُونَ Ve mazinne gelmiş müttehem adama denir; yukâlu: هُوَ نَطِفٌ أَيْ مُرِيبٌ Ve şol başı yarılmış adama denir ki yarığı dimâga doğru oynamış ola; yukâlu: رَجُلٌ نَطِفٌ أَيْ أَشْرَفَتْ شَجَّتُهُ عَلَى الدِّمَاغِ

اَلنَّطْفُ [en-naṯf] (nûn’un fethi ve ṯâ’nın sükûnuyla) ve

اَلتَّنْطَافُ [et-tenṯâf] (تَذْكَارٌ [težkâr] vezninde) ve

اَلنَّطَفَانُ [en-neṯafân] (fetehâtla) ve

اَلنِّطَافَةُ [en-niṯâfet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Su azca azca akmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطَفَ الْمَاءُ نَطْفًا وَتَنْطَافًا وَنَطَفَانًا وَنِطَافَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا سَالَ أَيْ قَلِيلاً قَلِيلاً Ve bir adama zinâ ve fücûr ile iftirâ eylemek yâhûd bir ʹayb ile âlûde kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطَفَ فُلاَنًا إِذَا قَذَفَهُ بِالْفُجُورِ أَوْ لَطَّخَهُ بِعَيْبٍ Ve su dökmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَطَفَ الْمَاءَ إِذَا صَبَّهُ

اَلنَّطَفُ [en-neṯaf] (fethateynle) ve

اَلنَّطَافَةُ [en-neṯâfet] (nûn’un fethiyle) ve

اَلنُّطُوفَةُ [en-nuṯûfet] (nûn’un zammıyla) Töhmetle müttehem olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطِفَ الرَّجُلُ نَطَفًا وَنَطَافَةً وَنُطُوفَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَنُطِفَ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ إِذَا اتُّهِمَ بِرِيبَةٍ Ve ʹayb ve nakîsa ile âlûde olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطِفَ الرَّجُلُ إِذَا تَلَطَّخَ بِعَيْبٍ Ve bir nesne fâsid ve tebâh olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطِفَ الشَّيْءُ إِذَا فَسَدَ Ve bir nesneden bıkmak ve usanmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَطِفَ الرُّجُلُ إِذَا بَشِمَ مِنْ أَكْلٍ وَنَحْوِهِ Ve devenin sırtı yağır olmak yâhûd karnında gudde dedikleri yara çıkmak yâhûd yağrı içerisine işleyip yüreğine te΄sîr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَطِفَ الْبَعِيرُ إِذَا دَبِرَ أَوْ أَغَدَّ بَطْنُهُ أَوْ أَشْرَفَتْ دَبَرَتُهُ عَلَى جَوْفِهِ فَنَقِبَتْ عَنْ فُؤُادِهِ Ve

نَطَفٌ [neṯaf] ʹAyb ve nakîsaya denir; yukâlu: مَا بِهِ نَطَفٌ أَيْ عَيْبٌ Ve şerr ve fesâd maʹnâsınadır; yukâlu: فِيهِ نَطَفٌ أَيْ شَرٌّ وَفَسَادٌ Ve davar arkasında olan yağıra ve cıdava denir. Ve şol ʹillete denir ki insânda hâdis olup dâglanmakla tîmâr olunur ola.

Vankulu Lugatı - النطف maddesi

اَلنُّطَفُ [en-nuṯaf] (nûn’un zammı ve ṯâ’nın fethiyle) نُطْفَةٌ [nuṯfet]in cemʹi, menîler maʹnâsına.

اَلنَّطَفُ [en-neṯaf] (fethateynle) Kezâlik cemʹi, küpeler maʹnâsına. Ve

نَطَفٌ [neṯaf] ʹAybla muttasıf olmağa dahi derler; yukâlu: هُمْ أَهْلُ الرَّيْبِ وَالنَّطَفِ Ve bir kimse müttehem olmağa dahiderler; yukâlu: نَطِفَ الرَّجُلُ إِذَا اتُّهِمَ بِرِيبَةٍ Ve رِيبَةٌ [rîbet] râ’nın kesriyle töhmete derler. Ve

نَطَفٌ [neṯaf] Bir nesne fâsid olmağa dahi derler. Ve bir cirâhat içeri işlemeğe de derler gerek baş yarığı dimâga gerek yağır içeriye işlesin; yukâlu: نَطِفَ الْبَعِيرُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

نَطَفٌ [Neṯaf] Benî Yerbûʹ’dan bir kimsenin ismidir. Ve fi’l-meseli: “لَوْ كَانَ عِنْدَهُ كَنْزُ النَّطَفِ مَا عَدَاهُ”Maʹnâ-yı mesel budur ki نَطَفٌ [Neṯaf] Benî Yerbûʹ’dan bir fakîr kimsenin ismi imiş. Bâžân, Kisrâ’ya gönderdiği mâldan gâret ettikte mezbûr mâl-ı kesîre vâsıl olmağın darb-ı mesel olmuş, yaʹnî نَطَفٌ [Neṯaf] gibi mâla mâlik olsa zulm ve tecâvüz etmezdi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı