اَلْوَهْنُ [el-vehn] (vâv’ın fethi ve hâ’nın sükûnuyla ve fethiyle) Bir adam kâr ve ʹamelde gevşek ve süst ve zaʹîf olmak maʹnâsınadır; ism olarak dahi istiʹmâl olunur; yukâlu: وَهَنَ الرَّجُلُ كَوَعَدَ وَوَهِنَ كَوَرِثَ وَوَهُنَ كَكَرُمَ وَهْنًا إِذَا ضَعُفَ فِي الْعَمَلِ وَيُقَالُ فِيهِ وَهْنٌ أَيْ ضَعْفٌ فِي الْعَمَلِ Ve zaʹîf eylemek maʹnâsına müteʹaddî olur; yukâlu: وَهَنَهُ إِذَا أَضْعَفَهُ Ve
وَهْنٌ [vehn] Gövdesi kalın kısa adama denir; yukâlu: رَجُلٌ وَهْنٌ أَيْ قَصِيرٌ غَلِيظٌ Ve gece yarısı mikdârına yâhûd gece yarısından bir sâʹat sonraca vakte denir, niteki مَوْهِنٌ [mevhin] dahi bu maʹnâyadır, مَجْلِسٌ [meclis] vezninde; yukâlu: مَضَى وَهْنٌ وَمَوْهِنٌ مِنَ اللَّيْلِ أَيْ نَحْوٌ مِنْ نِصْفِ اللَّيْلِ أَوْ بَعْدَ سَاعَةٍ مِنْهُ Ve
وَهْنٌ [vehn] Vakt-i mezbûra girmek maʹnâsınadır; yukâlu: وَهَنَ الرَّجُلُ إِذَا دَخَلَ فِي سَاعَةِ الْوَهْنِ
اَلْوَهَنُ [el-vehen] (fethateynle) Kezâlik zaʹîf olmak; yukâlu: وَهِنَ وَهَنًا إِذَا ضَعُفَ
اَلْوَهْنُ [el-vehn] (vâv’ın fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Zaʹîf olmak maʹnâsınadır. Ve zaʹîf etmeğe dahi derler; yukâlu: وَهَنَ الْإِنْسَانُ وَوَهَنَهُ غَيْرَهُ يَتَعَدَّى وَلَا يَتَعَدَّى Ve
وَهْنٌ [vehn] Çok deveye dahi derler, ibil-i kesîf maʹnâsına. Ve
وَهْنٌ [vehn] Gecenin nısfına dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı