Ḣîr ~ خِيرٌ

Kamus-ı Muhit - خير maddesi

خِيرٌ [Ḣîr] (مِيلٌ [mîl] vezninde) Fârs ülkesinde bir kasaba adıdır.

Şârih der ki شَرٌّ [şerr] mukâbilidir. Baʹzılar خَيْرٌ [ḣayr]ı mutlakan halkın meyl ve ragbet ve muhabbet eylediği nesne ile taʹrîf eylediler, ʹakl ve ʹilm ve mâl ve ʹadl ve ihsân gibi. Ve mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre خَيْرٌ [ḣayr] vech-i meşrûh üzere cümlenin ragbet eylediği nesneden ʹibârettir ve iki nevʹ üzeredir: Biri hayr-ı mutlaktır ki fî-külli hâlin ve ʹinde külli ehadin mergûb ve mahbûb olandır, cennet gibi; kezâlik شَرٌّ [şerr] dahi bu gûnedir, cehennem gibi. Sânî hayr-ı mukayyeddir ki bir adam ʹindinde hayr olan ʹinde’l-âher şerr olur, mâl-ı kesîr gibi. Ve خَيْرٌ [ḣayr] ve شَرٌّ [şerr] kelimeleri iki gûne istiʹmâl olunur: Biri ism olurlar, niteki zikr olundu. Sânî vasf olup efʹal-i tafdîl ile mukadder olurlar; yukâlu: هَذَا خَيْرُ مِنْهُ وَشَرٌّ مِنْهُ أَيْ يَفْضُلُهُ يَعْنِي تَقْدِيرُهُ أَفْعَلُ مِنْهُ Ve ism-i fâʹil maʹnâsına müstaʹmel olurlar ki tafdîl murâd olmaz, nahvu: اَلصَّلاَةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِأَيْ هِيَ ذَاتُ خَيْرٍ وَفَضْلٍ يَعْنِي جَامِعَةٌ لِذَلِكَ Ve Benû ʹÂmir lügatinde hemze ile efʹal-i tafdîl olarak müstaʹmeldir; yukâlu: هَذَا أَخْيَرُ مِنْ هَذَا أَوْ أَشَرُّ مِنْهُİntehâ. Ve

خَيْرٌ [ḣayr] Mâla ıtlâk olunur; yukâlu: خَيْرٌ كَثِيرٌ أَيْ مَالٌ كَثِيرٌ Ve at kısmına ıtlâk olunur, hattâ cebhesindeki غُرَّةٌ [ġurret]e صَبَاحُ الْخَيْرِ [ṡabâḩu’l-hayr] taʹbîr olunur. Ve kesîrü’l-hayr ve’n-nefʹ olan adama ıtlâk olunur, niteki خَيِّرٌ [ḣayyir] dahi denir, teşdîd ile كَيِّسٌ [keyyis] vezninde. Pes خَيْرٌ [ḣayr] bu maʹnâda bundan muhaffeftir, مَيِّتٌ [meyyit] ve مَيْتٌ [meyt] lafzları gibi; bunun cemʹi أَخْيَارٌ [aḣyâr] ve خِيَارٌ [ḣiyâr] gelir ḣâ’nın kesriyle. ʹİnde’l-baʹz muhaffef olan cemâl ve مِيْسَمٌ [miysem] ve hüsn-i kıyâfet makûlesi sıfat-ı zâhire ile; ve müşedded olanı dîn ve salâh ve takvâ makûlesi sıfat-ı maʹneviyye ile muttasıf olanda müstaʹmeldir. Ve خَيْرٌ [ḣayr] kelimesinin mü΄ennesinde خَيْرَةٌ [ḣayret] denir hâ’yla; yukâlu: إِمْرَأَةٌ خَيْرَةٌ أَيْ فَاضِلَةٌŞârihin beyânına göre cemʹi خَيْرَاتٌ [ḣayrât] gelir, بَيْضَةٌ [beyḋat] ve بَيْضَاتٌ [beyḋât] gibi. Ve Tefsîru’l-ʹUyûn’da İbn ʹAbbâs hazretlerinden mervîdir ki خَيْرٌ [ḣayr] mâddesinin maʹnâsı ʹilmullâha muhavveldir, zîrâ ihâtası mümkin değildir. İntehâ. Ve

خَيْرٌ [Ḣayr] Esâmîdendir: Manṡûr b. Ḣayr el-Mâliḵî ve Ebû Bekr b. Ḣayr el-İşbîlî muhaddislerdir. Kezâlik Saʹdu’l-Ḣayr muhaddistir. Ve

خَيْرٌ [ḣayr] Masdar olur, bir adam sâhib-i hayr olmak maʹnâsına; yukâlu: خَارَ الرَّجُلُ يَخِيرُ خَيْرًا إِذَا صَارَ ذَا خَيْرٍ ve tekûlu: خَارَ اللهُ لَكَ فِي الْأَمْرِ أَيْ جَعَلَ لَكَ فِيهِ الْخَيْرَ Ve

خَيْرٌ [ḣayr] Efʹal-i tafdîl olarak istiʹmâl olur; tekûlu: هُوَ خَيْرٌ مِنْكَ كَمَا تَقُولُ أَخْيَرُ مِنْكَ Hemze ile istiʹmâli Benû ʹÂmir lügatidir, niteki zikr olundu. Ve

خَيْرٌ [ḣayr] Efʹal-i tafdîl olduğu gibi fiʹl-i taʹaccüb dahi olur; yukâlu: مَا خَيْرَ اللَّبَنَ كَمَا يُقَالُ مَا أَخْيَرَهُ وَيُقَالُ مَا شَرَّهُ كَمَا يُقَالُ مَا أَشَرَّهُ Gerek tafdîl ve gerek taʹaccübde hemzelerin hazf ve isbâtları lügâta mebnîdir, niteki zikr olundu. Ve tekûlu’l-ʹArab: إِنَّكَ مَا وَخَيْرًا أَيْ مَعَ خَيْرٍ أَيْ سَتُصِيبُ خَيْرًا Bunun aslı إِنَّكَ مَا تَلْبَثُ تَكُونُ وَخَيْرًا idi ki vâv, مَعَ maʹnâsınadır, kesret-i istiʹmâlden fiʹller hazf olundu.

Vankulu Lugatı - خير maddesi

اَلْخَيْرُ [el-ḣayr] (ḣâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Şol nesnedir ki شَرٌّ [şerr]in mukâbilidir; yukâlu: خِرْتَ يَا رَجُلُ Ve

خَيْرٌ [ḣayr] Rûzî kılmak maʹnâsına dahi istiʹmâl olunur; yukâlu: خَارَ اللهُ لَكَ Ve mâl maʹnâsına da gelir. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿إِنْ تَرَكَ خَيْرًا﴾ (البقرة 180) أَيْ مَالًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı