رِجَلٌ [Ricel] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) Yemâme’de bir mevziʹdir.
اَلرَّجُلُ [er-recul] (râ’nın fethi ve cîm’in zammı ve tahfîfen sükûnuyla) Maʹlûmdur ki nevʹ-i insândan ancak bülûg ve şebâbiyyet kertesine varmış erkeğe denir, etfâl ve sıbyâna ıtlâk olunmaz, Fârisîde merdüm ve Türkîde er kişi taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin tevellüd eylediği sâʹatte رَجُلٌ [recul] ıtlâk olunur; musaggarında رُجَيْلٌ [ruceyl] denir ve رُوَيْجِلٌ [ruveycil] denir gayr-i kıyâs üzere. Ve
رَجُلٌ [recul] Çok cimâʹ eden adama ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ رَجُلٌ أَيْ كَثِيرُ الْجِمَاعِ Ve piyâdeye denir, رَاجِلٌ [râcil] maʹnâsına. Ve kâmil ve mürû΄eti tâmm adama ıtlâk olunur; yukâlu: هَذَا رَجُلٌ فِي الرِّجَالِ أَيْ كَامِلٌ Ve رَجُلٌ [recul] kelimesinin cemʹi رِجَالٌ [ricâl] ve رِجَالَاتٌ [ricâlât] gelir râ’nın kesriyle ve رَجْلَةٌ [reclet] gelir râ’nın fethi ve cîm’in sükûnuyla ve رِجَلَةٌ [ricelet] gelir, عِنَبَةٌ [ʹinebet] vezninde ve مَرْجَلٌ [mercel] gelir mîm’in ve cîm’in fethiyle ve أَرَاجِلُ [erâcil] gelir, أَرَاذِلُ [erâžil] vezninde ve mü΄ennesinde رَجُلَةٌ [reculet] denir hâ’yla.
اَلرَّجْلُ [er-recl] (râ’nın fethi ve cîm’in sükûnuyla) Hatun veledini başından evvel ayakları çıkar olduğu hâlde doğurmak maʹnâsınadır ki ters doğurmak taʹbîr olunur; yukâlu: رَجَلَتِ الْمَرْأَةُ وَلَدَهَا رَجْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا وَضَعَتْهُ بِحَيْثُ خَرَجَتْ رِجْلَاهُ قَبْلَ رَأْسِهِ Ve رَجْلٌ [recl] شَكْسٌ [şeks] gibi vasf olur, ne kıvırcık ve ne düz doğru olan saça denir; fethateynle de lügattır ki zikr olundu, ke-mâ se-yuzkeru. Ve
رَجْلٌ [recl] Yavruyu anasını dilediği vaktte emsin diye berâberce salıvermek maʹnâsınadır; yukâlu: رَجَلَ الْفَصِيلَ إِذَا أَرْسَلَهُ مَعَ أُمِّهِ لِيَرْضَعَ مَا شَاءَ Ve kuzu ve oğlak makûlesi anasını emmek maʹnâsınadır; yukâlu: رَجَلَ الْبَهْمُ أُمَّهُ إِذَا رَضَعَهَا Ve
رَجْلٌ [recl] Saçı ne kıvırcık ve ne düz doğru olan adama denir; fethateynle de lügattır ki zikr olundu; cemʹi أَرْجَالٌ [ercâl] ve رَجَالَى [recâlâ] gelir, سَكَارَى [sekârâ] vezninde; yukâlu: رَجُلٌ رَجْلُ الشَّعْرِ وَرَجَلُهُ أَيْ بَيْنَ السُّبُوطَةِ وَالْجُعُودَةِ Ve
رَجْلٌ [recl] Aygır kısrağa aşmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَجَلَ الْفَحْلُ عَلَى الْفَرَسِ إِذَا نَزَاهُ
اَلرِّجْلُ [er-ricl] (râ’nın kesriyle) Topuktan aşağı ayağa denir, قَدَمٌ [ḵadem] maʹnâsına, ʹalâ-kavlin uyluğun dibinden ki kalça başıdır, aşağı tabana varınca ıtlâk olunur; cemʹi أَرْجُلٌ [ercul] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde. Ve ʹArablar هُوَ قَائِمٌ عَلَى رِجْلٍ derler, bir emr-i ʹazîm tahaddüs ve isâbet eyledikte katʹâ mütegayyir ve müte΄essir olmayıp ona mukâvemete ibtidâr eder diyecek yerde. Ve
رِجْلٌ [ricl] Bir nesnenin bir bölüğüne ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ رِجْلٌ مِنْهُ أَيْ طَائِفَةٌ Ve tulumun yarısına kadar dolu şarâb ve zeyt makûlesine ıtlâk olunur. Ve çekirke sürbesine denir; bunun lafzından müfredi yoktur, niteki عَانَةٌ [ʹânet] gibi ki hımâr hergelesine denir ve خَيْطٌ [ḣayṯ] gibi ki devekuşu sürüsüne denir ve صِوَارٌ [ṡivâr] gibi ki sığır sürüsüne denir; cemʹi أَرْجَالٌ [ercâl]dir. Ve
رِجْلٌ [ricl] Ayak donunun paçasına denir. Ve bir nesnede olan hisse ve nasîbe ıtlâk olunur; yukâlu: لَهُ رِجْلٌ فِيهِ أَيْ سَهْمٌ Ve çok uyuyan uykucu adama ıtlâk olunur, نَؤُومٌ [ne΄ûm] maʹnâsına. Ve yazısız sâde kâgıda denir. Ve fakr u fâka ve bü΄s ve şiddet maʹnâsına müstaʹmeldir. Ve insân necisine denir, kâzûre maʹnâsına. Ve ʹaskere ıtlâk olunur. Ve sebk ve takaddüm maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: اَلرِّجْلُ لِي أَيِ التَّقَدُّمُ Bu maʹnâlarda cemʹi أَرْجَالٌ [ercâl]dir. Ve
رِجْلٌ [ricl] Bir adamın ʹahd ve zamânına ıtlâk olunur, hayâtı tasavvuruna mebnîdir; yukâlu: كَانَ ذَلِكَ عَلَى رِجْلِ فُلَانٍأَيْ فِي حَيَاتِهِ وَعَلَى عَهْدِهِ
اَلرَّجَلُ [er-recel] (fethateynle) Piyâde olmağa derler; tekûlu: رَجِلَ رَجَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا بَقِيَ رَاجِلًا Ve
رَجَلٌ [recel] Oğlağı anası ile irsâl etmeğe de derler, her kaçan dilese emmesin diye. Ve
رَجَلٌ [recel] Zikr olunan oğlağa dahi derler; yukâlu: بَهْمَةٌ رِجَلٌ
اَلرَّجْلُ [er-recl] (râ’nın fethi ve cîm’in sükûnuyla) Deve yavrusu anasın her kaçan dilerse emmektir. Ve
رَجْلٌ [recl] Koyunu ayağından asmağa dahi derler; tekûlu: رَجَلْتُ الشَّاةَ إِذَا عَلَّقْتَهَا بِرِجْلِهَا Ve
رَجْلٌ [recl] رَاجِلٌ [râcil]in cemʹi dahi gelir, piyâdeler maʹnâsına, صَاحِبٌ [ṡâḩib]le صَحْبٌ [ṡaḩb] gibi.
اَلْأَرْجُلُ [el-ercul] (hemzenin fethi ve cîm’in zammı ile) Cemʹi, ayaklar maʹnâsına. Ve
رِجْلٌ [ricl] ʹAhde ve zamâna dahi derler; minhu kavluhum: “كَانَ ذَلِكَ عَلَى رِجْلِ فُلَانٍ أَيْ فِي عَهْدِهِ وَزَمَانِهِ Ve
رِجْلٌ [ricl] Çekirge cemâʹatine dahi derler hâssaten. Pes bu lâ-ʹalâ lafzi’l-vâhid olan cemʹlerden olur. Ve bunun emsâli kelâm-ı ʹArabda çoktur, cemâʹat-i bakara صِوَارٌ [ṡivâr] dedikleri gibi ṡâd-ı mühmelenin kesriyle ve devekuşu cemâʹatine خِيطٌ [ḣîṯ] dedikleri gibi ḣâ΄-i muʹcemenin kesriyle ve hâr cemâʹatine عَانَةٌ [ʹânet] dedikleri gibi ʹayn-ı mühmele ile. Ve Ḣalîl eyitti: رِجْلُ الْقَوْسِ [riclu’l-ḵavs] kiriş taktıkları yerin aşağısı,يَدُ الْقَوْسِ [yedu’l-ḵavs] yukarısıdır. Ve
رِجْلُ الطَّائِرِ [riclu’ṯ-ṯâ΄ir] Bir cins dâgdır ki onunla davar dâglarlar,lisân-ı Türkîde kazayağı dedikleri gibi. Ve
رِجْلُ الْغُرَابِ [riclu’l-ġurâb] Bir cins bağdır ki onunla devenin memesin bağlarlar, yavrusu emmesin diye.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı