قِضْ [ḵiḋ] (ḵâf’ın kesri ve ḋâd’ın sükûnuyla) Dizin çıt diye zuhûr eden savtından hikâyedir; parmak çıtlamak gibi dizi eğdikte zuhûr eden çıtırtı olacaktır.
اَلْقَضُّ [el-ḵaḋḋ] (ḵâf’ın fethi ve ḋâd’ın teşdîdiyle) İnciyi delmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّ اللُّؤْلُؤَةَ قَضًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا ثَقَبَهَا Ve bir nesneyi dövüp hurd etmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّ الشَّيْءَ إِذَا دَقَّهُ Ve kazığı yerinden çekip koparmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّ الْوَتِدَ إِذَا قَلَعَهُ Ve sevîka kand ve şeker gibi kuru nesne katmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّ السَّوِيقَ إِذَا أَلْقَى فِيهِ يَابِسًا كَقَنْدٍ أَوْ سُكَّرٍ Ve
قَضٌّ [ḵaḋḋ] Vasf olur, topraklı ve molozlu yere denir, قَضِضٌ [ḵaḋiḋ] gibi ki كَتِفٌ [ketif] veznindedir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve
قَضٌّ [ḵaḋḋ] Taʹâm makûlesi nesneye toprak ve moloz isâbet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّتِ الْبَضْعَةُ قَضًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَصَابَهَا مِنَ الْقَضَضِ شَيْءٌ Ve
قَضٌّ [ḵaḋḋ] (ve ḵâf’ın kesriyle) Cemîʹ maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلْقَضُّ [el-ḵaḋḋ] (ḵâf’ın fethi ve ḋâd’ın teşdîdiyle) Ata çiğnetmek; yukâlu: قَضَضْنَا عَلَيْهِ الْخَيْلَ فَانْقَضَّتْ عَلَيْهِمْ Ve
قَضٌّ [ḵaḋḋ] İnci delmeğe dahi derler; yukâlu: قَضَضْتُ اللُّؤْلُؤَةَ أَقُضُّهَا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ثَقَبْتَهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı