el-elif ~ اَلْأَلِفُ

Kamus-ı Muhit - الألف maddesi

اَلْأَلِفُ [el-elif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Ergen adama denir; yukâlu: رَجُلٌ أَلِفٌ أَيْ عَزَبٌ Ve ebced hurûfundan evvelki harfin ismidir. Ve أَلِفٌ [elif] sıfat olur, أَلِيفٌ [elîf] maʹnâsına; yukâlu: رَجُلٌ أَلِفٌ أَيْ أَلِيفٌ Ve kolda karacaların iç yüzlerinde birer damara denir ki iki koldakine أَلِفَانِ [elifân] denir. Ve أَلِفٌ [elif] teşbîh cihetiyle yalnızca şey΄-i vâhidden kinâye olur.

اَلْأَلْفُ [el-elf] (hemzenin fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bin ʹadede denir, Fârisîde hezâr derler. Ve bu müzekkerdir; yukâlu: هَذَا أَلْفٌ Ve derâhim iʹtibârıyla mü΄ennesen istiʹmâli câ΄izdir; yukâlu: هَذِهِ أَلْفٌ Cemʹi أُلُوفٌ [ulûf] gelir ve آلاَفٌ [âlâf] gelir hemzenin meddiyle. Ve

أَلْفٌ [elf] Masdar olur, bir adama bin ʹaded nesne vermek maʹnâsına; yukâlu: أَلَفَهُ أَلْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَعْطَاهُ أَلْفًا Ve üns ve ülfet eylemek maʹnâsınadır; ke-mâ se-yuzkeru.

اَلْأَلَفُّ [el-eleff] (hemzenin ve lâm’ın fethiyle) لَفَفٌ [lefef] maʹnâsından vasftır, dili ağzını doldurarak sıklet ve batâ΄etle tekellüm eden kişiye denir; yukâlu: رَجُلٌ أَلَفُّ أَيْ بَيِّنُ اللَّفَفِ عَيِيٌّ بَطِيءُ الْكَلاَمِ إِذَا تَكَلَّمَ مَلَأَ لِسَانُهُ فَمَهُ Ve tembel ve girân-cân adama denir; yukâlu: رَجُلٌ أَلَفُّ أَيْ ثَقِيلٌ بَطِيءٌ Ve çatık kaşlı adama denir; yukâlu: رَجُلٌ أَلَفُّ أَيْ مَقْرُونُ الْحَاجِبَيْنِ Ve

أَلَفُّ [eleff] Davarın inciğinde olan damara denir. Ve şenliği çok mahalle denir; yukâlu: مَوْضِعٌ أَلَفُّ أَيِ الْكَثِيرُ الْأَهْلِ ve tekellümde dili ağır olan adama denir. Ve umûr ve mesâlihte ʹâciz ve hemec adama denir; yukâlu: رَجُلٌ أَلَفُّ أَيِ الثَّقِيلُ اللِّسَانِ وَكَذَا الْعَيِيُّ بِالْأُمُورِ

Vankulu Lugatı - الألف maddesi

اَلْأَلْفُ [el-elf] (hemzenin fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bin, hezâr maʹnâsına. Ve bu müzekkerdir; yukâlu: هَذَا أَلْفٌ وَاحِدٌ وَلَا يُقَالُ وَاحِدَةٌ وَهَذَا أَلْفٌ أَقْرَعُ أَيْ تَامٌّ وَلَا يُقَالُ قَرْعَاءُ İbnu’s-Sikkît eyitti: هَذِهِ أَلْفٌ demek câ΄izdir, هَذِهِ الدَّرَاهِمُ أَلْفٌ iʹtibârıyla.

اَلْأَلَفُّ [el-eleff] (fethateynle) Şol ʹâciz kimsedir ki ahmak olup kelâmında batî΄ olmağın söylerken dili ağzın dolduru dolduru söyleye; yukâlu: رَجُلٌ أَلَفُّ إِذَا كَانَ عَيِيًّا بَطِيءَ الْكَلَامِ إِذَا تَكَلَّمَ مَلَأَ لِسَانُهُ فَمَهُ Ve

أَلَفُّ [eleff] Kezâlik recül-i sakîle dahi derler. Ve Aṡmaʹî eyitti: أَلَفُّ [eleff] şol mevziʹe derlerki mülteff olup kesîrü’l-ehl ola.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı