اَلتَّنْبُلُ [et-tenbul] (تَنْضُبُ [tenḋubu] vezninde) ve
اَلتَّانَبُولُ [et-tânebûl] Zikr olunan تَامُولٌ [tâmûl] kelimesinde lügattır.
اَلتِّنْبَلُ [et-tinbel] (دِرْهَمٌ [dirhem] vezninde) ve
اَلتِّنْبَالُ [et-tinbâl] (قِرْطَاسٌ [ḵirṯâs] vezninde) ve
اَلتِّنْبَالَةُ [et-tinbâlet] (قِرْطَاسَةٌ [ḵirṯâset] vezninde) ve
اَلتُّنْبُولُ [et-tunbûl] (زُنْبُورٌ [zunbûr] vezninde) Bodur adama denir.
اَلتَّنَبُّلُ [et-tenebbul] (تَفَعُّلٌ [tefaʹʹul] vezninde) Bir adam nebîl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ الرَّجُلُ بِمَعْنَى نَبُلَ Ve نَبَلٌ [nebel] dedikleri taşla istincâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ بِالنَّبَلِ إِذَا اسْتَنْجَى بِهَا Ve ölmek maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ الْبَعِيرُ وَالرَّجُلُ إِذَا مَاتَ Ve bu meyte maʹnâsına olan نَبِيلَةٌ [nebîlet]ten me΄hûzdur. Ve bir adam fî-zâtihi nebâlet yok iken tekellüfle nebîllenmek ve fazîlet tasannuʹuyla fuzalâya benzenmek maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ فُلَانٌ إِذَا تَكَلَّفَ النُّبْلَ Ve bir nesnenin içinden güzîde ve efdallerini seçip almak maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ الرَّجُلُ مِنْهُ إِذَا أَخَذَ الْأَنْبَلَ فَالْأَنْبَلَ Ve mutlakan ahz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَنَبَّلَ مَا عِنْدِي أَيْ أَخَذَهُ
اَلتَّنَبُّلُ [et-tenebbul] (fethateynle ve bâ’nı zammı ve teşdîdiyle) Fazl için tekellüf çekmek. Ve
تَنَبُّلٌ [tenebbul] Bir nesnenin أَنْبَلُ [enbel]ini almağa yaʹnî ahsenini efdalini ahz etmeğe dahi derler; yukâlu: تَنَبَّلَ أَيْ أَخَذَ الْأَنْبَلَ فَالْأَنْبَلَ Ve
تَنَبُّلٌ [tenebbul] Deve ölmeğe dahi derler; yukâlu: تَنَبَّلَ الْبَعِيرُ إِذَا مَاتَ Ve İbnu’l-Aʹrâbî eyitti: تَنَبُّلٌ [tenebbul] baʹîrin gayrında dahi istiʹmâl olunur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı