اَلْحَتَنُ [el-ḩaten] (fethateynle) Dağların uçlarına denir. Ve
حَتَنٌ [ḩaten] Masdar olur, bir nesne saht ve şedîd olmak maʹnâsına; yukâlu: حَتِنَ الْحَرُّ حَتَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اشْتَدَّ
اَلْحَتْنُ [el-ḩatn] (ḩâ’nın fethi ve kesri ve tâ’nın sükûnuyla) Misl ve hemtâ maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ حَتْنُهُ أَيْ مِثْلُهُ وَقِرْنَهُ ve yukâlu: هُمَا حَتْنَانِ أَيْ سِيَّانِ فِي الرَّمْيِ Pes ok atışmakta olan berâberlikte istiʹmâl gâlib olmuştur. Ve bâtıl ve beyhûde maʹnâsınadır; yukâlu: أَتَى بِالْحَتْنِ أَيِ الْبَاطِلِ
اَلْحَتْنُ [el-ḩatn] (ḩâ’nın fethi ve tâ’nın sükûnuyla) Misl maʹnâsına. Ve ḩâ’nın kesri dahi lügattir; yukâlu: هُمَا حَتْنَانِ وَحِتْنَانِ أَيْ سِيَّانِ وَذَلِكَ إِذَا تَسَاوَيَا فِي الرَّمْيِ Mevcûd olan nüsah-ı Ṡıḩâḩ’ta فِي الرَّمْيِ vâkiʹ olmuştur mîm’le, lâkin حَتْنٌ [ḩatn]ı mutlakan mislle tefsîr ettikten sonra إِذَا تَسَاوَيَا فِي الرَّمْيِ demekte nevʹ-i buʹd olduğunda hafâ yoktur, meger ki فِي الرَّمْيِ مَثَلًا takdîrindedir denile.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı