اَلْمُرَأَّسُ [el-mure΄΄es] (مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde) ve
اَلْمِرءَاسُ [el-mir΄âs] (مِصْبَاحٌ [miṡbâḩ] vezninde) ve
اَلرَّؤُوسُ [er-re΄ûs] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Şol deveye ıtlâk olunur ki başından gayrı ʹuvzunda şahm ve kuvvet kalmamış ola; yukâlu: بَعِيرٌ مُرَأَّسٌ وَمِرْءَاسٌ وَرَؤُوسٌ إِذَا لَمْ يَبْقَ لَهُ طِرْقٌ إِلاَّ فِي رَأْسِهِ
اَلرُّؤُوسُ [er-ru΄ûs] (zammeteynle) Cemʹ-i kesreti. Ve gâh olur رَمَى فُلَانٌ مِنْهُ فِي الرَّأْسِ derler, ondan iʹrâz etti ona baş kaldırmadı demek mahallinde ve رُمِيتُ بِهِ مِنْكَ فِي الرَّأْسِ derler binâ-i mechûl üzere yaʹnî benim hakkımda olan re΄yin bâtıl oldu maʹnâsına. Ve
رَأْسٌ [re΄s] Sözün evveline de derler; tekûlu: أَعِدْ عَلَيَّ كَلَامَكَ مِنْ رَأْسٍ وَالْعَامَّةُ تَقُولُ مِنَ الرَّأْسِ
اَلرَّؤُوسُ [er-re΄ûs] (râ’nın fethi ve hemzenin zammı ve meddiyle) Şol devedir ki başından gayrı yerde yağı kalmamış ola.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı