اَلْهَرَتُ [el-heret] (fethateynle) Bir nesne vâsiʹ ve sâ΄ir usûle göre bir kimse büyük avurtlu olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَرِتَ هَرَتًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ هَرِيتًا
اَلْهَرِتُ [el-herit] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْهَرُوتُ [el-herût] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْهَرَّاتُ [el-herrât] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Bunlar da arslana denir, vâsiʹü’ş-şidk olduğu için.
اَلْهَرْتُ [el-hert] (hâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Dürtmek ve sançmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَتَ فُلاَنًا بِالرُّمْحِ هَرْتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالأَوَّلِ إِذَا طَعَنَهُ Bir adamın ʹırzına dokunmak maʹnâsı bundan yâhûd تَمْزِيقٌ [temzîḵ] maʹnâsından me΄hûzdur, niteki usûl-i sâ΄irede mastûrdur. Ve
هَرْتٌ [hert] Eti müherrâ olunca kadar tabh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَتَ اللَّحْمَ إِذَا بَالَغَ فِي طَبْخِهِ حَتَّى تَهَرَّأَ Ve esvâbı yırtıp pârelemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَتَ الثَّوْبَ إِذَا مَزَّقَهُ
اَلْهَرَتُ [el-heret] (طَرَبٌ [ṯareb] vezni üzere) Masdardır; yukâlu: هَرِتَ يَهْرَتُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
اَلْهَرْتُ [el-hert] (hâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Et katı pişmek; yukâlu: هَرَتَ اللَّحْمَ أَيْ طَبَخَهُ حَتَّى تَهْرَأَ Ve libâsı pârelemeğe dahi derler, هَرَتَ الثَّوْبَ أَيْ مَزَّقَهُ Ve bir kimsenin ʹırzın yıkmağa dahi derler; yukâlu: هَرَتَ عِرْضَهُ إِذَا طَعَنَ فِيهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı