Ḩâ΄ ~ حَاءٌ

Kamus-ı Muhit - حاء maddesi

حَاءٌ [Ḩâ΄] (medd ve tenvînle) Bir recülün ismidir; Medîne-i münevvere’de Bi΄r-i Ḩâ΄ ona muzâftır. Ve bu mâdde âhir-i kitâbda elif-i leyyine bâbında iʹâde olunur inşâ΄allâhu taʹâlâ.

اَلْحَاءُ [el-ḩâ΄] (mühmele olarak) Hurûf-ı hecâdandır; elifin kasrı ve meddi câ΄izdir. Ve

حَاءُ [Ḩâ΄] kelimesi medd ile Mežḩic kabîlesinden bir cemâʹat adıdır. Ve İmâm Ḣalîl kavli üzere bed-zebân ve selîta hatuna denir. Ve bir recül adıdır ki Medîne’de بِئْرُ حَاءٍ [Bi΄ru Ḩâ΄] dedikleri kuyu ona mensûbdur. Ve baʹzen bunda elifi kasr ederler. Ve baʹzılar dedi ki bunda savâb بَيْرَحَى [Beyreḩâ] olmaktır, فَيْعَلَى [feyʹalâ] vezninde, niteki “ب،ر،ح” mâddesinde beyân olundu.

حَاءِ [ḩâ΄] (elifin meddi ve baʹzen kasrıyla ve hemzenin kesr üzere binâsıyla) Deve kısmına mahsûs zecr ve âzâr hikâyâtındandır. Ve kaçan keçi kısmını yanlarına çağırsalar, حَاحَيْتُ بِالْمَعْزِ حَيْحَاءً وَحَيْحَاةً derler. Ve koyunlarını yanına çağır diyecek yerde حَاءِ بِضَأْنِكَ derler ki مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet] bâbından emr-i hâzırdır. Ve ʹArablar yüz yaşına bâlig olmuş kimse hakkında لَا حَاءَ وَلَا سَاءَ derler, لَا مُحْسِنٌ وَلَا مُسِيءٌ maʹnâsına ki min-baʹd elinden iyilik ve kemlik gelmez demektir yâhûd لَا رَجُلٌ وَلَا امْرَأَةٌ maʹnâsı murâd ederler yâhûd koyunları حَاءِ kelimesiyle ve hımârı سَاءِ kelimesiyle zecr eylemeğe kâdir değildir maʹnâsını kasd ederler. Şârih der ki maʹnâ-yı evvelleri dahi bundan me΄hûz kinâyelerdir, niteki hemze bâbında حَاءِ ve سَاءِ mâddelerinde maʹnâları zikr olundu.

Vankulu Lugatı - حاء maddesi

حَاءُ [Ḩâ΄] (elifin kezâlik meddiyle) Mežḩic kabîlesinden bir cemâʹatin ismidir. Ve

حَاءِ [ḩâ΄i] (elifin meddi ve hemzenin kesr üzere binasıyla, iltikâ-i sâkineynden ötürü) Bir kelimedir ki onunla deve zecr olunur. Ve gâh elif-i maksûre ile dahi istiʹmâl olunur. Ve kaçan tenkîr murâd edinsen münevven kılıp حَاءٍ وَعَاءٍ dersin Ebû Zeyd eyitti: Kaçan keçi daʹvet olunsa hâssaten حَاحَيْتُ بِهَا حَيْحَاءً وَحَيْحَاةً derler. Sîbeveyhi eyitti: Bu kelimede elif yâ’ya tebdîl olundu, mâ-beynlerinde müşâbehet olduğu için, zîrâ حَاحَيْتُ savt-ı mezbûrdan binâ olunma fiʹldir, nitekim bir kimse kelâmında لَا yı çok tekellüm kılsa لَالَيْتَ dersin, لَا yı çok telaffuz ettin maʹnâsına. Sîbeveyhi eyitti: Bu فَاعَلْتُ bâbından olmadığına delîl اَلْحَيْحَاءُ ve اَلْعَيْعَاءُ dedikleridir fethle, nitekim اَلْحَاحَاتُ ve اَلْهَاهَاتُ dahi derler. Pes هَاهَيْتُ [hâheytu] ve حَاحَيْتُ [ḩâḩaytu] ve عَاعَيْتُ [ʹâʹaytu] دَعْدَعْتُ [daʹdaʹtu] mecrâsına icrâ olundu, tasvît için oldukları cihetten yaʹnî bâb-ı فَعْلَلَةٌ [faʹlelet]ten kılındı. Ve Ebû ʹAmr eyitti: حَاحِ بِضَأْنِكَ ve حَاءِ بِضَأْنِكَ derler أُدْعُهَا maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı