اَلْحَرَقُ [el-ḩaraḵ] (fethateynle) Âteşe, ʹalâ-kavlin yalınına denir; tekûlu: أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْحَرَقِ أَيِ النَّارِ أَوْ لَهِيبِهَا Ve çırpıcıların çok dövüp çırpmasından beze ʹârız olan yanıklık eserine denir ki göyünme taʹbîr olunur; yukâlu: فِي الثَّوْبِ حَرَقٌ أَيْ أَثَرُ احْتِرَاقٍ مِنْ دَقِّ الْقَصَّارِ Ve
حَرَقٌ [ḩaraḵ] Masdar olur, bedenden kıllar bölük bölük bölünüp dökülmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِقَ شَعْرُهُ حَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَقَطَّعَ وَنَسَلَ
اَلْحَرِقُ [el-ḩariḵ] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın kesriyle) Kılı ve kanadı dökülen kuş; yukâlu: هُوَ حَرِقُ الشَّعْرِ وَالْجَنَاحِ Ve
حَرِقٌ [ḩariḵ] Berki muhkem olan buluta dahi derler; yukâlu: سَحَابٌ حَرِقٌ أَيْ شَدِيدُ الْبَرْقِ
اَلْحَرْقُ [el-ḩarḵ] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi eğelemek ve birbirine sürmek; yukâlu: حَرَقْتُ الشَّيْءَ حَرْقًا إِذَا بَرَدْتَهُ وَحَكَكْتَ بَعْضَهُ بِبَعْضٍ Ve
حَرْقٌ [ḩarḵ] Dişleri hâlet-i gazabında birbirine sürmeğe dahi derler; minhu kavluhum: حَرَقَ نَابَهُ يَحْرُقُهُ وَيَحْرِقُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا سَحَقَهُ حَتَّى سُمِعَ لَهُ صَرِيفٌve yukâlu:فُلَانٌ يَحْرِقُ عَلَيْكَ الْأُرَّمَ غَيْضًا Ve أُرَّمٌ [urrem] hemzenin zammı ve râ-i mühmelenin fethi ve teşdîdiyle azı dişleridir. Ve kara΄e ʹAlî radıyallâhu ʹanhu: “لَنَحْرُقَنَّهُ” (طه 97) أَيْ لَنَبْرُدَنَّهُ
اَلْحَرَقُ [el-ḩaraḵ] (fethateynle) Âteş, nâr maʹnâsına; yukâlu: فِي حَرَقِ اللهِ Ve
حَرَقٌ [ḩaraḵ] Kezâlik sevbe dökülmeden ʹârız olan yanmaktır. Ve gâh olur râ teskîn dahi olunur. Ve
حَرَقٌ [ḩaraḵ] Kıl dökülmeğe dahi derler; yukâlu: حَرِقَ شَعْرُهُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَقَطَّعَ وَنَسَلَ Ve نَسْلٌ [nesl] nûn’la ve sîn-i mühmele ile kıl kendi dökülmeğe derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı