ḩassi ~ حَسِّ

Kamus-ı Muhit - حس maddesi

اَلْحَسُّ [el-ḩass] (ḩâ’nın fethi ve sîn’in teşdîdiyle) Mekr ve hîle maʹnâsınadır; tekûlu: أَحْسَسْتُ مِنْهُ حَسًّا أَيْ حِيلَةً Ve katl maʹnâsınadır; yukâlu: حَسَّهُ حَسًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَتَلَهُ Ve istîsâl maʹnâsınadır; yukâlu: حَسَّهُمْ إِذَا اسْتَأْصَلَهُمْ Ve davarı kaşağı ile kaşağılamak maʹnâsınadır; yukâlu: حَسَّ الدَّابَّةَ إِذَا نَفَضَ تُرَابَهَا بِالْمِحَسَّةِ Ve soğuk nebâtâtı yakmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَسَّ الْبَرْدُ الْكَلَأَ إِذَا أَحْرَقَهُ Ve

حَسٌّ [ḩass] ve

حِسٌّ [ḩiss] (ḩâ’nın kesriyle) Bir kimsenin hâline acıyıp rikkat ve şefkat eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: حَسَسْتُ لَهُ وَحَسِسْتُ لَهُ حَسًّا وَحِسًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالرَّابِعِ إِذَا رَقَقْتَ لَهُ Ve bir nesneyi idrâk edip şuʹûr hâsıl eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: حَسَسْتُ الشَّيْءَ إِذَا عَلِمْتَهُ وَشَعَرْتَ بِهِ Ve pişirmek için âteş koru üzere et komak maʹnâsınadır; tekûlu: حَسَسْتُ اللَّحْمَ إِذَا جَعَلْتَهُ عَلَى الْجَمْرِ Ve küle gömülen ekmek yâhûd et pişmek için üzerine değnekle âteş devirmek maʹnâsınadır; tekûlu: حَسَسْتُ النَّارَ إِذَا رَدَدْتَهَا بِالْعَصَا عَلَى خُبْزِ الْمَلَّةِ Ve bir nesneye yakîn hâsıl eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: حَسِسْتُ بِهِ حَسًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَيْقَنْتَ Ve gâh olur ki sîn-i sâniye yâ’ya kalb ile حَسَيْتُ derler. Ve tekûlu’l-ʹArab: إِئْتِ بِهِ مِنْ حَسِّكَ وَبَسِّكَ أَيْ مِنْ حَيْثُ شِئْتَ Mü΄ellif بَسٌّ [bess] mâddesinde مِنْ جَهْدِكَ وَطَاقَتِكَ ʹibâretiyle tefsîr eylemişti. Şârihin beyânına göre burada حَسٌّ [ḩass] istiḵṡâ΄ ve بَسٌّ [bess] rıfk fi’t-taleb maʹnâsına olmakla gerek çok ve gerek az tecessüs ile ne yaparsan ve nerede bulursan bul hemân alıp getir demek olur.

Vankulu Lugatı - حس maddesi

حَسِّ [ḩassi] (ḩâ’nın fethi ve sîn’in kesr üzere binâsıyla) Bir kelimedir ki insân bunu tekellüm eder ʹale’l-gafle ona bir zarar müteretteb olduğu hinde, âteş ihrâkı ve âlet-i cârihe cerhi gibi; ve minhu kavluhum: ضَرَبَهُ فَمَا قَالَ حَسِّ يَا هَذَا

اَلْحَسُّ [el-ḩass] (ḩâ’nın fethiyle) Masdardır, kezâlik soğuk nebâtâtı yakmak maʹnâsına; yukâlu: حَسَّ الْبَرْدُ الْكَلَأَ يَحُسُّهُ حَسًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

حَسٌّ [ḩass] Bir tâ΄ifeyi kırıp kökün kesmeğe dahi derler; yukâlu: حَسَسْنَاهُمْ أَيْ اسْتَأْصَلْنَاهُمْ قَتْلًا Ve kâlallâhu taʹâlâ: ﴿إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ﴾ (آل عمران 152) ve yukâlu: حَسَّ الْبَرْدُ الْجَرَادَ إِذَا قَتَلَهُ Ve

حَسٌّ [ḩass] Davarın arkasın kaşımağa dahi derler; yukâlu: حَسَسْتُ الدَّابَّةَ أَحُسُّهَا حَسًّا إِذَا فَرْجَنْتَهَا وَمِنْهُ قَوْلُ زَيْدِ بْنِ صُوحَانَ حِينَ ارْتُثَّ يَوْمَ الْجَمَلِ “إِدْفِنُونِي فِي ثِيَابِي وَلَا تَحُسُّوا عَنِّي تُرَابًا” أَيْ لَا تَنْفُضُوهُ Ve نَفْضٌ [nefḋ] nûn’la ve fâ ile ve ḋâd-ı muʹceme ile bir nesnenin tozun ve toprağın silkmeğe derler.

اَلْحِسُّ [el-ḩiss] (ḩâ’nın kesri ve şîn’in teşdîdiyle) Gizli âvâz. Ve

حِسٌّ [ḩiss] Nüfesâ olan ʹavrete ʹârız olan vecaʹdır. Ve

حِسٌّ [ḩiss] Şey΄ maʹnâsına da gelir; yukâlu: “اَلْحِقِ اَلْحِسَّ بِالْإِسِّ” Bunun maʹnâsına bir nesneyi bir nesneye ilhâk et demektir, yaʹnî bir cânibden bir nesne gelse sen de ona göre işle. Ve

حِسٌّ [ḩiss] Şol soğuğa derler ki nebâtâtı yaka. Ve

حِسٌّ [ḩiss] Bir nesneye şefkat ve rikkat etmeğe de derler; yukâlu: حَسَسْتُ لَهُ أَحِسُّ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ رَقَقْتُ لَهُ Ve حَسِسْتُ dahi lügattır, Yaʹḵûb rivâyeti üzere sîn’in kesriyle. Ve

حِسٌّ [ḩiss] Bir nesneye yakîn hâsıl kılmağa da derler; yukâlu: حَسَسْتُ بِالْخَبَرِ أَيْ أَيْقَنْتُ بِهِ Ve gâh olur sîn’i yâ’ya tebdîl ederler; yukâlu: أَحْسَيْتُ بِالْخَبَرِ Ve

حِسٌّ [ḩiss] Ateş üzere et bırakmağa da derler; tekûlu: حَسَسْتُ اللَّحْمَ إِذَا جَعَلْتَهُ عَلَى الْجَمْرِ Ve

حِسٌّ [ḩiss] Ekmeğin yâhûd biryânın pişsin diye yakınına ʹasâ ile âteş götürmek ve minhu kavluhum: “قَالَتِ الْخُبْزَةُ لَوْلَا الْحِسُّ مَا بَالَيْبُ بِالدَّسِّ Yaʹnî lisân-ı hâl ile ekmek eyitmiş: “Eger âteş yakın olmasa küle gömdüklerinden müte΄essir olmazdım.” Ve

حِسٌّ [ḩiss] Nebâtâtı yakan soğuğa dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı