ḩinnîn ~ حِنِّينٌ

Kamus-ı Muhit - حنين maddesi

حَنِينٌ [ḩanîn] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

حِنِّينٌ [ḩinnîn] (سِكِّيتٌ [sikkît] vezninde ve harf-i taʹrîfle de) Selefte cumâde’l-ûlâ ve cumâde’l-uhrâ aylarının ismleridir, evvel evvelin ve sânî sânînin ismidir; cemʹi أَحِنَّةٌ [eḩinnet] gelir ve حُنُونٌ [ḩunûn] gelir ve حَنَائِنُ [ḩanâ΄in] gelir.

اَلْحَنِينُ [el-ḩanîn] (أَنِينٌ [enîn] vezninde) Şevk ve ârzû maʹnâsınadır, ananın veledine olan şevk ve ârzûsu gibi; yukâlu: بِهِ حَنِينٌ إِلَيْهِ أَيْ شَوْقٌ Ve şiddet-i bükâ΄ ve tarab ve iştiyâk maʹnâsınadır; yaʹnî şiddet-i ârzû ve iştiyâktan nâşî pek ağlamak ʹalâ-kavlin hüznden yâhûd ferahtan nâşî nâle ve zârî kılmak maʹnâsınadır, nâkanın yavrusundan cüdâ oldukta şevkle rikkatli hazîn nâle eylediği gibi; yukâlu: حَنَّ الرَّجُلُ حَنِينًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا اسْتَطْرَبَ أَيِ اشْتَاقَ ve yukâlu: مَا هَذَا الْحَنِينُ أَيْ شِدَّةُ الْبُكَاءِ وَالطَّرَبِ أَوْ صَوْتُ الطَّرَبِ عَنْ حُزْنٍ أَوْ فَرَحٍ Ve

حَنِينٌ [ḩanîn] Yay çinremek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: حَنَّتَ الْقَوْسُ إِذَا صَوَّتَتْ

حُنَيْنٌ [Ḩuneyn] (زُبَيْرٌ [zubeyr] vezninde) Ṯâ΄if ile Mekke beyninde bir mevziʹ ismidir. Eger onunla mevziʹ murâd olursa munsarıf ve buḵʹa murad olursa memnûʹ olur. Ve bir cebel adıdır. Ve

حُنَيْنٌ [Ḩuneyn] Bir çizmeci ismidir. “رَجَعَ بِخُفَّيْ حُنَيْنٍ” meselinin menşe΄idir. Bir aʹrâbî, mezbûra gelir, bir çift çizmeye müşterî olup pazarlaştıkta pek nâkıs paha vermekle münfaʹil olur. Pes aʹrâbîye fend ve mekîde kasdıyla çizmenin bir tekini güzergâhı olan tarîka taʹlîk edip bir tekini dahi bir mikdârca ileriye ilkâ eyledi. Aʹrâbî yurduna doğru ʹazîmetle evvelki tekini gördükte Ḩuneyn’in çizmesine ʹaceb müşâbihtir, bir teki dahi olsaydı alırdım diyerek mürûr edip gitti. Vaktâ ki ileriye vardıkta öbür tekini dahi görmekle ganîmet bilip hemân devesini oraya bend ve ʹavdet eyledi. Ḩuneyn ise kemînde tilki gibi müterassıd idi, hemân sıçrayıp deveye süvâr ve bir tarafa ılgar eyledi. Bu cânibden aʹrâbî çizmeyi alıp geri geldikte gördü ki “Deve gördün mü? Yeden çeksin cezâsını!” meseli rû-nümûndur. Pes çizmeleri alıp piyâdece hâ΄iben kabîlesine rücûʹ ve bu kıssa şüyûʹ bulmakla “رَجَعَ بِخُفَّيْ حُنَيْنٍ” kelâmı mesel oldu, hâcetten tehî-dest ʹavdet eden kimse hakkında darb olunur. Ve Muḩammed b. el-Ḩuseyn ve İsḩâḵ b. İbrâhîm el-Ḩuneyniyyân muhaddislerdir.

Vankulu Lugatı - حنين maddesi

اَلْحَنِينُ [el-ḩanîn] (ḩâ’nın fethi ve nûn-ı evvelin kesri ve meddiyle) Bir nesneye şevk ve nefsin ârzû edinmesi; yukâlu: حَنَّ إِلَيْهِ يَحِنُّ حَنِينًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve

حَنِينٌ [ḩanîn] Nâkanın âvâzına dahi derler, veledin ârzû edindiği hîn’de.

حُنَيْنُ [Ḩuneyn] (ḩâ’nın zammı ve nûn’un fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Bir mevziʹin ismidir; tezkîr ve te΄nîs câ΄izdir, pes onunla بَلَدٌ [beled] yâhûd مَوْضِعٌ [mevḋiʹ] murâd olursa müzekker olup munsarıf olur. Ve eger بَلْدَةٌ [beldet] yâhûd بُقْعَةٌ [buḵʹat] murâd olursa mü΄ennes olup lâ-yansarıf olur. Ve

حُنَيْنٌ [Ḩuneyn] Bir recülün dahi ismidir. Ve ʹArabların “رَجَعَ بِخُفَّيْ حُنَيْنٍ” dediklerinin aslı İbnu’s-Sikkît rivâyeti üzere budur ki Ḩuneyn bir şedîd kimse idi, Abdulmuṯṯalib meclisine gelip ben Esed b. Hâşim b. ʹAbdumenâf’ın oğluyum diye daʹvâ kıldıkta ayağında kırmızı ediği olmağın ʹAbdulmuṯṯalib redd edip eyitti: Yürü, ben sende şemâil-i Hâşim’i müşâhede kılmazam dedi, yaʹnî ayağında olan kırmızı ediklerine işâret kıldı. O dahi o edikleriyle rücûʹ ettikte “رَجَعَ حُنَيْنٌ بِخُفَّيْهِ” dediler. Ve İbnu’s-Sikkît’in gayrı eyitti: Ḩuneyn, Ḩîre şehrinde bir başmakçının ismidir ki bir aʹrâbî ile bir çift edik bâzâr etti. Aʹrâbî onu almayıcak başmakçı ona kîn etmeğin ediğin birin aʹrâbînin yolu üzerine asıp birin dahi mezbûrun yolu üzerinde bıraktı. Aʹrâbî asılı duran ediği göricek Ḩuneyn’in ediğine ne ʹaceb müşâbeheti vardır ve eger bir eşi dahi elime girse döner satın alırdım diye giderken ediğin öbürin dahi yol üzerinde buldukta, davarın o arada bağlayıp bâzâr niyyetiyle Ḩuneyn’e ʹavdet etti. Ḩuneyn ise pusuda gizlenmiş imiş,aʹrâbînin davarın alıp revâne oldu. Aʹrâbî gelip davarın ve Ḩuneyn’i bulmayıcak kavm ve kabîlesine zikr olunan ediklerle rücûʹ ettikte “رَجَعَ بِخُفَّيْ حُنَيْنٍ” demişler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı