Ḵurret ~ قُرَّةُ

Kamus-ı Muhit - قرة maddesi

اَلْقُرَّةُ [el-ḵurret] (ḵâf’ın zammıyla) Kurbağaya denir; ḵâf’ın harekât-ı selâsıyla da lügattir; yukâlu: يُقَرْقِرُ الْقِرَّةُ أَيِ الضِّفْدَعُ Ve

قُرَّةُ [Ḵurret] Ḵâdisiyye kurbünde bir karye adıdır. Ve bir atım şey΄e denir, دُفْعَةٌ [dufʹat] maʹnâsına; ve minhu yukâlu: قَرَّرَتِ النَّاقَةُ تَقْرِيرًا إِذَا رَمَتْ بِبَوْلِهَا قُرَّةً قُرَّةً أَيْ دُفْعَةً دُفْعَةً Ke-mâ se-yuzkeru.

قُرَّةُ الْعَيْنِ [ḵurretu’l-ʹayn] Su teresi dedikleri nebâta denir جِرْجِيرُ الْمَاءِ [circîru’l-mâ΄] dahi derler. Ve

قُرَّةُ الْعَيْنِ [ḵurretu’l-ʹayn] İnsânın gözünün aydın olacağı nesneye ıtlâk olunur; tekûlu: هُوَ قُرَّةُ عَيْنِي أَيْ مَا تَقَرُّ بِهِ عَيْنِي Ve

قُرَّةٌ [ḵurret] Çömlek dibine yapışıp kalan taʹâm bakiyyesine ıtlâk olunur ki çömlek yanığı taʹbîr olunur.

اَلْقِرَةُ [el-ḵiret] (عِدَةٌ [ʹidet] vezninde) Bu dahi temkînli ve vakarlı olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَرَ الرَّجُلُ قِرَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا رَزُنَ Ve

قِرَةٌ [ḵiret] Şol koyun sürüsüne denir ki yanında köpeği ve çobanı ve merkebi berâber ola. Bunlardan birisi eksik olsa ıtlâk olunmaz. Ve

قِرَةٌ [ḵiret] ʹIyâle ıtlâk olunur. Ve ağırlık, ثِقَلٌ [šamp;iḵal] maʹnâsınadır; tekûlu: مَا عَلَيَّ مِنْكَ قِرَةٌ أَيْ ثِقَلٌ Ve pek pîr ve sâl-horde adama denir. Ve hastalık ve maraz vaktine denir ki ağırlık hengâmıdır; yukâlu: أَثْقَلَهُ الْقِرَةُ أَيْ وَقْتُ الْمَرَضِ Ve koyuna ve sâ΄ir mâl ve mevâşîye denir.

قَرٌّ [ḵarr] ve

Vankulu Lugatı - قرة maddesi

اَلْقِرَّةُ [el-ḵirret] (ḵâf’ın kesriyle) Soğuk maʹnâsınadır; yukâlu: أَشَدُّ الْعَطَشِ حِرَّةٌ عَلَى قِرَّةٍ وَرُبَّمَا قَالُوا أَجِدُ حِرَّةً تَحْتَ قِرَّةٍ Ve

قِرَّةٌ [ḵirret] Şol vakte derler ki maraz onda ʹavdet eder ola; yukâlu: ذَهَبَتْ قِرَّتُهَا أَيِ الْوَقْتُ الَّذِي يَأْتِي فِيهِ الْمَرَضُ وَالْهَاءُ لِلْعِلَّةِ Yaʹnî قِرَّتُهَا da olan zamîr عِلَّةٌ [ʹillet]e râciʹdir.

اَلْقِرَةُ [el-ḵiret] (ḵâf’ın kesriyle عِدَةٌ [ʹidet] vezni üzere) Bi-maʹnâhu; ve yukâlu: وَقَرَ يَقِرُ قِرَةً Ve

قِرَةٌ [ḵiret] Çok koyuna dahi derler, وَقِيرٌ [veḵîr] gibi, nitekim ʹan-karîb gelir.

اَلْقَرُّ [el-ḵarr] (ḵâf’ın fethiyle) Bir nesnedir ki eyerle pâlân beynindedir, ona ricâl biner, nisâ binmez. Ebû ʹUbeyd’den mâ-ʹadâsı قَرٌّ[ḵarr] mihaffedir derdiler, hevdec maʹnâsına. Ve

قَرٌّ [ḵarr] Tavuk yavrusuna dahi derler, فَرُّوجَةٌ [ferrûcet] maʹnâsına. Ve

قَرَّةٌ [ḵarret] Soğuk olan nesne maʹnâsına da gelir; yukâlu: يَوْمٌ قَرٌّ وَلَيْلَةٌ قَرَّةٌ أَيْ بَارِدَةٌ Ve

قَرٌّ [ḵarr] Çömlek yanmasın diye su dökmeğe dahi derler; yukâlu: قَرَرْتُ الْقِدْرَ أَقُرُّهَا إِذَا صَبَبْتَ فِيهَا الْقَرَارَةَ لِئَلَّا تَحْتَرِقَ Ve

قُرَارَةٌ [ḵurâret] (ḵâf’ın zammıyla) Çömleğe dökülen sudur. Ve

قَرٌّ [ḵarr] Bir kimsenin başına su dökmeğe dahi derler; yukâlu: قَرَرْتُ عَلَى رَأْسِهِ دَلْوًا مِنْ مَاءٍ بَارِدٍ أَيْ صَبَبْتُ Ve bir kimsenin kulağına haber söylemeğe dahi derler; yukâlu: قَرَّ الْحَدِيثَ فِي أُذُنِهِ يَقُرُّهُ كَأَنَّهُ صَبَّهُ فِيهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı