اَلْكَبَرُ [el-keber] (fethateynle) Kebere taʹbîr olunan nebâta denir, أَصَفٌ [eṡaf] gibi; kebere yemişi maʹrûftur. ʹÂmme كُبَّارٌ [kubbâr] derler, رُمَّانٌ [rummân] vezninde. Ve
كَبَرٌ [keber] Tabl ve köse denir. Cemʹi كِبَارٌ [kibâr] gelir, جَمَلٌ [cemel] ve جِمَالٌ [cimâl] gibi ve أَكْبَارٌ [ekbâr] gelir, سَبَبٌ [sebeb] ve أَسْبَابٌ [esbâb] gibi. Ve
كَبَرٌ [Keber] Bir cebel-i ʹazîm adıdır. Ve Ḣûzistân eyâletinde bir nâhiye adıdır.
اَلْكِبَرُ [el-kiber] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) ve
اَلْكُبْرُ [el-kubr] (kâf’ın zammıyla) ve
اَلْكَبَارَةُ [el-kebâret] (جَسَارَةٌ [cesâret] vezninde) Büyük olmak ve büyümek maʹnâsınadır ki küçüklüğün mukâbilidir; yukâlu: كَبُرَ الشَّيْءُ كِبَرًا وَكُبْرًا وَكَبَارَةً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ نَقِيضُ صَغُرَ Ve ulu ve büzürg olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبُرَ الشَّيْءُ إِذَا عَظُمَ وَجَسُمَ Ve
كِبَرٌ [kiber] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) ve
مَكْبِرٌ [mekbir] (مَنْزِلٌ [menzil] vezninde) Yaşlılanmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبِرَ الشَّيْءُ كِبَرًا وَمَكْبِرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا طَعَنَ فِي السِّنِّ
اَلْكِبْرُ [el-kibr] (kâf’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) ʹAzamet maʹnâsınadır. Ve
كِبْرٌ [kibr] Bir nesnenin ulusuna dahi derler. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَالَّذِي تَوَلّٰى كِبْرَهُ﴾ (النور 11)
اَلْكِبَرُ [el-ḵiber] (kâf’ın kesri ve bâ’nın fethiyle) Yaşlı olmak, müsinn maʹnâsına; yukâlu: كَبِرَ الرَّجُل يَكْبَرُ كِبَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَسَنَّ Ve
كِبَرٌ [kiber] Kezâlik ululuktur, ʹazîm olmak maʹnâsına; yukâlu: كَبُرَ يَكْبُرُ مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا عَظُمَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı