اَلْإِرْنَانُ [el-irnân] (hemzenin kesri ile) Bi-maʹnâhu; yukâlu: رَنَّتِ الْمَرْأَةُ تَرِنُّ رَنِينًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَأَرَنَّتْ إِذَا صَاحَتْ Ve Ebû Zubeyd-i Ṯâ΄î’nin kelâmında “شَجْرَاؤُهُ مُغِنَّهْ وَأَطْيَارُهُ مُرِنَّهْ” vâkiʹ olmuştur. Ve شَجَرٌ [şecer] şîn’in fethiyle ağacı çok yerdir. Ve
إِرْنَانٌ [irnân] Yay âvâz vermeğe dahi derler; yukâlu: أَرَنَّتِ الْقَوْسُ إِذَا صَوَّتَتْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı