اَلْجُوَازُ [el-cuvâz] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Susuzluğa denir.
اَلْجَوَّازُ [el-Cevvâz] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Elkâbdandır: Muḩammed b. Manṡûr el-Cevvâz muhaddisîndendir.
اَلْجِوَازُ [el-civâz] (cîm’in kesriyle مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet]ten masdardır) Bu dahi جَوْزٌ [cevz] ve جَوَازٌ [cevâz] maʹnâsınadır; yukâlu: جَاوَزَ الْمَوْضِعَ بِمَعْنَى جَازَهُ Ve bir adamı bir yerden öte tarafa geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: جَاوَزَهُ أَيْ أَجَازَهُ
اَلْجَوْزُ [el-cevz] (cîm’in fethi ve vâv’ın sükûnuyla) ve
اَلْجُؤُوزُ [el-cu΄ûz] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلْجَوَازُ [el-cevâz] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) ve
اَلْمَجَازُ [el-mecâz] (mîm-i meftûha ile) Bir yeri seyr ve sülûkla geçip gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: جَازَ الْمَوْضِعَ يَجُوزُ جَوْزًا وَجُؤُوزًا وَجَوَازًا وَمَجَازًا وَيُقَالُ جَازَ بِهِ إِذَا سَارَ فِيهِ وَخَلَّفَهُ
اَلْجَوَازُ [el-cevâz] (cîm’in fethiyle) Seyr ve sülûk etmek; tekûlu: جُزْتُ الْمَوَاضِعَ أَجُوزُهُ جَوَازًا إِذَا سَلَكْتَهُ وَسِرْتُ فِيهِ Ve
جَوَازٌ [cevâz] Şol suya derler ki o mâla içirilir, gerek davar olsun gerek ekin olsun. Ve
جَوَازٌ [cevâz] Suvarmağa dahi derler, سَقْيٌ [saḵy] maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı