اَلْمَوْقُ [el-mevḵ] (شَوْقٌ [şevḵ] vezninde) Pazar râyegân olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَاقَ الْبَيْعُ يَمُوقُ مَوْقًا إِذَا رَخُصَ Ve
مَوْقٌ [mevḵ] (mîm’in fethiyle) ve
مُوقٌ [mûḵ] (mîm’in zammıyla) ve
مُؤُوقٌ [mu΄ûḵ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
مَوَاقَةٌ [mevâḵat] (طَلَاقَةٌ [ṯalâḵat] vezninde) Helâk olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَاقَ فُلَانٌ مَوْقًا وَمُوقًا وَمُؤُوقًا وَمَوَاقَةً إِذَا هَلَكَ
اَلْمُوقُ [el-mûḵ] (mîm’in zammıyla) Kanatlı karıncaya denir. Ve gubâra denir. Ve gözün pınarına denir. Ve kalın çizmeye denir ki mest gibi yufka huff üzerinden giyilir, edik ve tomak ve nisvân çediği gibi; cemʹi أَمْوَاقٌ [emvâḵ]tır. Şârihin beyânına göre mûze muʹarrebidir. Bunun tafsîli جُرْمُوقٌ [curmûḵ] mâddesinde mürûr eyledi, fe’lyunzar. Ve
مُوقٌ [mûḵ] Gabâvete mukârin hamâkate denir; yukâlu: مَا أَبْيَنَ مُوقَهُ أَيْ حُمْقَهُ فِي غَبَاوَةٍ Ve bu maʹnada masdar olur, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلْمَوَاقَةُ [el-mevâḵat] (mîm’in fethiyle) ve
اَلْمُؤُوقُ [el-mu΄ûḵ] (zammeteynle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: مَاقَ يَمُوقُ مَوْقًا وَمُوَاقَةً وَمُؤُوقًا Ve
مُوقٌ [mûḵ] Ayağa iç edik üzere giyilen nesne; Fârisî-i muʹarrebdir, “mûze”den taʹrîb olunmuştur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı