اَلْحَزْقُ [el-ḩazḵ] (ḩâ’nın fethi ve zây’ın sükûnuyla) Zartalamak maʹnâsınadır; yukâlu: حَزَقَ الْحِمَارُ حَزْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَبَقَ Ve bağ ve yay kirişi makûlesini muhkem çekip pekiştirmek ve pek ve sıkı bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: حَزَقَ الرِّبَاطَ وَالْوَتَرَ إِذَا جَذَبَهُمَا شَدِيدًا Ve bir ʹuzva muhkem sargı sarmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَزَقَ رِجْلَهُ إِذَا عَصَبَهُ Ve bir adamı yâ bir nesneyi bir daracık yere kısıp sıkıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَزَقَ الشَّيْءَ إِذَا عَصَرَهُ وَضَغَطَهُ Ve muhkem bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: حَزَقَهُ بِالْحَبْلِ إِذَا شَدَّهُ
اَلْحُزُقُّ [el-ḩuzuḵḵ] (عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) ve
اَلْحُزُقَّةُ [el-ḩuzuḵḵat] (عُتُلَّةٌ [ʹutullet] vezninde) Bodur kişiye denir yâhûd cura ve hîre olduğundan adımlarını hurde hurde atarak yürüyen adama denir; yukâlu: رَجُلٌ حُزُقٌّ وَحُزُقَّةٌ أَيْ قَصِيرٌ أَوْ مَنْ يُقَارِبُ خَطْوَهُ لِضَعْفِ بَدَنِهِ Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “أَنَّهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ يُرَقِّصُ الْحَسَنَ أَوِ الْحُسَيْنَ وَيَقُولُ ḣحُزُقَّةٌ حُزُقَّهْ || تَرُقَّ عَيْنَ بَقَّهْḢ Ve dar nesneye denir. Ve şol karnı büyük bodura denir ki kıynaklarını çalkayarak ve çevirerek yürür ola. Ve bed-hûy adama denir. Ve içi dar sıkıntılı adama denir. Ve
حُزُقَّةٌ [ḩuzuḵḵat] Bir gûne laʹib ismidir.
اَلْحِزْقُ [el-ḩizḵ] (ḩâ’nın kesriyle) ve
اَلْحِزْقَةُ [el-ḩižḵat] (خِرْقَةٌ [ḣirḵat] vezninde) ve
اَلْحَازِقَةُ [el-ḩâziḵat] ve
اَلْحَزِيقُ [el ḩazîḵ] ve
اَلْحَزِيقَةُ [el-ḩazîḵat] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) ve
اَلْحَزَّاقَةُ [el-ḩazzâḵat] (عَلاَّمَةٌ [ʹallâmet] vezninde) Mutlak cemâʹate denir, gerek insân ve gerek sâ΄irden olsun.
اَلْحُزُقُّ [el-ḩuzuḵḵ] (zammeteynle ve ḵâf’ın teşdîdiyle) Kasîrü’l-kâme olup adımları karîb olan kimse.
اَلْحِزَقُ [el-ḩizaḵ] (ḩâ’nın kesri ve zâ’nın fethiyle) Cemʹi, فِرْقَةٌ [firḵat] ile فِرَقٌ [firaḵ] gibi veznen ve maʹnen.
اَلْحَزْقُ [el-ḩazḵ] (ḩâ’nın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Bağlamak; yukâlu: حَزَقْتُهُ بِالْحَبْلِ أَحْزِقُهُ حَزْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا شَدَدْتَهُ
اَلْحِزْقُ [el-ḩizḵ] (ḩâ’nın kesri ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Nâstan yâ tuyûrdan yâhûd nahldan yâ gayrıdan bir cemâʹat. Ve fi’l-hadîsi: “كَأَنَّهَا حِزْقَانِ مِنْ طَيْرٍ صَوَّافَّ”
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı