اَلْحُزَنُ [el-ḩuzen] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Dürüşt ve galîz dağlara denir; müfredi حُزْنَةٌ [ḩuznet]tir, صُبْرَةٌ [ṡubret] ve صُبَرٌ [ṡuber] gibi. Ve bir dağın ismidir.
اَلْمَحْزُونُ [el-maḩzûn] ve
اَلْحَزِينُ [el-ḩazîn] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
اَلْحَزِنُ [el-ḩazin] (كَتِفٌ [ketif] ve نَدُسٌ [nedus] veznlerinde ki bâb-ı evvelden vasflardır) ve
اَلْمُحْزَنُ [el-muḩzen] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde ki إِحْزَانٌ [iḩzân]dan ism-i mefʹûldür) Gam-gîn adama denir. Evvellerin cevmʹi حِزَانٌ [ḩizân] gelir, كِرَامٌ [kirâm] vezninde ve حُزَنَاءُ [ḩuzenâ΄] gelir, كُرَمَاءُ [kuremâ΄] vezninde.
اَلْحَزْنُ [el-ḩazn] (ḩâ’nın fethi ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla ve fethateynle) Gam ve endûha denir; cemʹi أَحْزَانٌ [aḩzân]dır; yukâlu: أَخَذَهُ حَزْنٌ وَحَزَنٌ أَيْ هَمٌّ Ve ḩâ’nın zammıyla حُزْنٌ [ḩuzn] masdar olur, bir adamı gam-gîn eylemek maʹnâsına; yukâlu: حَزَنَهُ الْأَمْرُ حُزْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا جَعَلَهُ حَزِينًا Ve
حَزَنٌ [ḩazen] (fethateynle) Kezâlik masdar olur, gam-gîn olmak maʹnâsına; yukâlu: حَزِنَ الرَّجُلُ حَزَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ حَزِينًا
اَلْحَزَنُ [el-ḩazen] (fethateynle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: حَزِنَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
اَلْحُزْنُ [el-ḩuzn] (ḩâ’nın zammı ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Gussa çekmek ki mesrûr olmağın mukâbilidir.
اَلْحَزِنُ [el-ḩazin] (ḩâ’nın fethi ve zâ’nın kesriyle) Gam-nâk olan kimse.
اَلْحَزْنُ [el-ḩazn] (ḩâ’nın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Mahzûn kılmak.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı