es-sebbâ΄ ~ اَلسَّبَّاءُ

Kamus-ı Muhit - السباء maddesi

السَّبَّاءُ [es-sebbâ΄] (عَطَّارٌ [ʹaṯṯâr] vezninde) Şarâb satan kimseye denir; mey-fürûş maʹnâsına ki mey-hâneci taʹbîr olunur; yukâlu: هُوَ سَبَّاءٌ أَيْ بَيَّاعُ الْخَمْرِ

السَّبْءُ [es-seb΄] (sîn’in fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve

السِّبَاءُ [es-sibâ΄] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

الْمَسْبَأُ [el-mesbe΄] (mîm’in ve bâ’nın fethiyle) Hamr iştirâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَأَ الْخَمْرَ سَبْئًا وَسِبَاءً وَمَسْبَئًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا شَرَاهَا

اَلسَّبَاءُ [es-sebâ΄] (سَمَاءٌ [semâ΄] vezninde ve عَصَا [ʹaṡâ] vezninde) Bu dahi selinti ağaç ve çalı çırpı makûlesine denir. Ve

سَبَا [Sebâ] Yemen’de bir cemâʹat adıdır; mü΄ellif bâb-ı hemzede جَبَلٌ [cebel] vezninde takyîd eyledi. Ve minhu’l-meselu: “ذَهَبُوا أَيْدِي سَبَا وَأَيَادِي سَبَا” أَيْ مُتَفَرِّقِينَ Yaʹnî “Târümâr olup her biri bir tarafa perâkende oldular.” Bâb-ı hemzede tafsîl olunmuştur. Şârih der ki أَيْدِي سَبَا ve أَيَادِي سَبَا kelimeleri mürekkebdir, مَعْدِي كَرِب [Maʹdîkerib] gibi, dâ΄imâ hâl vâkiʹ olduğundan nekre olmakla munsarıftır. Ve أَيْدِي [eydî] ve أَيَادِي [eyâdî]den murâd nefsleridir, niteki vech ile de nefs murâd olur yâhûd burada يَدٌ [yed] طَرِيقٌ [ṯarîḵ] maʹnâsınadır; yukâlu: أَخَذَ فُلَانٌ يَدَ بَحْرٍ أَيْ طَرِيقَ بَحْرٍ Ve bu طَرِيقٌ [ṯarîḵ]ten lisânımızda yine mecâz olarak kol taʹbîr olunur ki o koldan gitti denir. Pes ehl-i Sebâ perâkende olup her biri bir kola gitmekle تَفَرَّقُوا أَيْدِي سَبَا kavli تَفَرَّقُوا آخِذِينَ طُرُقًا مُخْتَلِفَةً sebkinde olur. Ve ʹinde’l-baʹz يَدٌ [yed]den murâd niʹmetir, zîrâ teferrukları sebebiyle niʹmet ve sâmânları dahi târümâr oldu yâhûd yedi fırkadan kinâyedir, pes تَفَرَّقُوا تَُفَرَّقَ فِرَقِ سَبَا demek olur. Ve baʹzılar dedi ki ʹan-asl kabîle-i Sebâ yed-i vâhide yaʹnî cümlesi yek-dil yek-cihet olup vaktâ ki müteferrik oldukta eyâdî-i muhtelife oldular.

اَلسَّبْيُ [es-seby] (sîn’in fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve

اَلسِّبَاءُ [es-sibâ΄] (sîn’in kesriyle) Esîr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَى الْعَدُوَّ سَبْيًا وَسِبَاءً إِذَا أَسَرَهُ Ve satmak için bir şehrden şehr-i âhere hamr iletmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَى الْخَمْرَ إِذَا حَمَلَهَا مِنْ بَلَدٍ إِلَى بَلَدٍ Cevherî bunun masdarını yalnız سِبَاءٌ ʹunvânına kasr eylemekle vehm eyledi. Ve bir adamı vatanından ibʹâd edip gurbete düşürmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَى اللهُ فُلَانًا أَيْ غَرَّبَهُ وَأَبْعَدَهُ Ve kuyu kazıp suya erişmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَى الْمَاءَ إِذَا حَفَرَ حَتَّى أَدْرَكَهُ Ve

سَبْيٌ [seby] Esîr olan adama denir ki vasf bi’l-masdardır. Cemʹi سُبِيٌّ [subiyy] gelir عُتِيٌّ [ʹutiyy] vezninde; yukâlu: جَاؤُوا بِسَبْيٍ كَثِيرٍ أَيْ مَا يُسْبَى ve

سَبْيٌ [seby] Nisvân tâ΄ifesine ıtlâk olunur, ism-i fâʹil maʹnâsına, zîrâ ef΄ide-i ricâli esr ve bend ederler. Ve ism-i mefʹûl maʹnâsına olur; zîrâ kendileri esr ve istimlâk olunurlar ve bu eksere mebnîdir. Bu maʹnâ iʹtibârıyla ricâle ıtlâk olunmaz. Ve

سَبْيُ الْحَيَّةِ [sebyu’l-ḩayyet] Yılan kavına denir ki soyulmuş derisidir, مَسْبِيٌّ [mesbiyy] maʹnâsınadır.

Vankulu Lugatı - السباء maddesi

اَلسَّبَّاءُ [es-sebbâ΄] (sîn’in fethi ve bâ’nın teşdîdiyle) Hammâr.

اَلسِّبَاءُ [es-sibâ΄] (bi’l-kesri ve’l-meddi) İsmun minhu, satın alınmış hamr maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı