es-subt ~ اَلسُّبْتُ

Kamus-ı Muhit - السبت maddesi

اَلسُّبْتُ [es-subt] (sîn’in zammıyla) Hâtem çiçeğine şebîh bir nebât adıdır, sîn’in fethiyle de zebân-zeddir.

اَلسِّبِتُّ [es-sibitt] (فِلِزٌّ [filizz] vezninde) شِبْتٌ [şibt] maʹnâsınadır ki ikisi de شِوِذ [şiviž] muʹarrebidir. Ve شِوِذ [şiviž] kesreteynle Fârisîde, Türkîde dere otu dedikleri nebât ismidir.

اَلسِّبْتُ [es-sibt] (sîn’in kesriyle) Sığır derilerine denir, جُلُودُ الْبَقَرِ [culûdu’l-baḵar] maʹnâsına ki murâd dibâgat olunmuş derilerdir, cemʹiyyeti envâʹı iʹtibârıyladır, ʹalâ-kavlin mutlakan dibâgat olunmuş deriye denir, bakarın ve sâ΄irin olsun yâhûd قَرَظٌ [ḵaraż] ile yaʹnî palamut ile dibâgat olunmuş deriye mahsûstur, Türkîde gön taʹbîr ettikleridir. Şârihin beyânına göre dibâgatle tüylerin halk ve izâle olunduğuna mebnîdir; نِعَالٌ سِبْتِيَّةٌ [niʹâlun sebtiyyetun] buna mensûbdur. Ve o نَعْلٌ [nâʹl]e dahi سِبْتٌ [sibt] ıtlâk olunur ittisâʹla.

اَلسَّبْتُ [es-sebt] (نَبْتٌ [nebt] vezninde) Sükûn ve râhat eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ الرَّجُلُ سَبْتًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا اسْتَرَاحَ وَسَكَنَ Ve kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ الشَّيْءَ إِذَا قَطَعَهُ Ve

سَبْتٌ [sebt] Dehr ve zamâna denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve baş tırâş eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ رَأْسَهُ إِذَا حَلَقَهُ Ve başta bürülüp top olan saçtan bir mikdârını salıvermek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ شَعْرَهُ إِذَا أَرْسَلَهُ عَنِ الْعَقْصِ Ve

سَبْتٌ [sebt] Deveye mahsûs bir gûne yürüyüş ismidir ki murâd seyr-i serîʹdir. Ve

سَبْتٌ [sebt] Mütehayyir olmak maʹnâsınadır; yukâlu سَبَتَ الرَّجُلُ إِذَا حَارَ Ve

سَبْتٌ [sebt] Yüğrük soy ata denir, vasf bi’l-masdardır, katʹ-ı mesâfe eylediği için; yukâlu: فَرَسٌ سَبْتٌ أَيْ جَوَادٌ Ve hiddetli, haşarı, serkeş ve küstâh ve cerî΄ oğlana denir; yukâlu: غُلاَمٌ سَبْتٌ أَيْ عَارِمٌ جَرِيءٌ Ve boyun vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ عُنُقَهُ إِذَا ضَرَبَهُ Ve

سَبْتٌ [sebt] Hafta günlerinden bir gün adıdır ki Fârisîde şenbe ve lisânımızda cumʹa ertesi taʹbîr olunur. Cemʹ-i kılleti أَسْبُتٌ [esbut] gelir, فَلْسٌ [fels] ve أَفْلُسٌ [eflus] gibi, cemʹ-i kesreti سُبُوتٌ [subût] gelir. Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre katʹ maʹnâsından me΄hûzdur, zîrâ Hak celle ve ʹalâ arz ve semâvâtın halkına ehad günü ibtidâ edip altı gün müddette itmâm ve yevm-i mezbûrda halk ve îcâd ʹamelini katʹ eylemekle سَبْتٌ [sebt] ile müsemmâ olmuştur. Ve burada yevmden murâd mikdâr-ı yevmdir ve tedrîcî halkı delîl ihtiyâr ve iʹtibâr-ı nuzzârdır ve ʹibâda te΄ennî lutfunu taʹlîme mebnîdir. Ve

سَبْتٌ [sebt] Uykucu kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ سَبْتٌ أَيْ كَثِيرُ النَّوْمِ Ve be-gâyet zîrek ve dâhiye olan kişiye denir. Ve

سَبْتٌ [sebt] Yehûd tâ΄ifesi sebt gününe müteʹallik maʹîşet ve iktisâbdan munkatıʹ olmak makûlesi umûra kıyâm ve mürâʹât eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَتَ الْيَهُودُ إِذَا قَامُوا بِأَمْرِهِ

Vankulu Lugatı - السبت maddesi

اَلسِّبْتُ [es-sibt] (kesr-i sîn ile ve sükûn-ı bâ ile) Şol sığır derisidir ki قَرَظٌ [ḵaraż]la dibâgat olunup ondan naʹl سِبْتٌ [sibt]i keserler. Ve قَرْظٌ [ḵarż] سَلَمٌ [selem] dedikleri ağacın yaprağıdır ki onunla deri dibâgat ederler.

اَلسَّبْتُ [es-sebt] Râhat olmak. Ve

سَبْتٌ [sebt] diye dehre dahi derler. Ve

سَبْتٌ [sebt] diye baş tırâş etmeğe dahi derler. Ve

سَبْتٌ [sebt] Dolaşık saç içinden saç sarkıtmağa dahi derler. Ve

سَبْتٌ [sebt] diye deve yürümesinden bir nevʹ yürümeğe dahi derler ki ondan عَنَقٌ [ʹanaḵ] diye taʹbîr olunur. Ve

سَبْتٌ [sebt] Boyun vurmağa da derler; yukâlu: سَبَتَ عِلَاوَتَهُ سَبْتًا إِذَا ضَرَبَ عُنُقَهُ Ve

يَوْمُ سَبْتٍ [yevmu sebt]e يَوْمُ سَبْتٍ [yevmu sebt] dediklerinin maʹnâsı sâ΄ir eyyâm-ı hafta yevm-i sebtte munkatıʹ olduğu içindir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı