es-serif ~ اَلسَّرِفُ

Kamus-ı Muhit - السرف maddesi

اَلسُّرُفُ [es-suruf] (zammeteynle) İpek kurdunun işlediği örgüye şebîh bir beyâz nesneye denir.

اَلسَّرْفُ [es-serf] (صَرْفٌ [ṡarf] vezninde) Yaprak kurdu ağacın yaprağını yemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَفَتِ السُّرْفَةُ الشَّجَرَةَ سَرْفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَكَلَتْ وَرَقَهَا Ve çocuğa haddi mütecâviz süt emdirmekle ifsâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَفَتِ الْأُمُّ وَلَدَهَا إِذَا أَفْسَدَتْهُ بِسَرَفِ اللَّبَنِ

اَلسَّرَفُ [es-seref] (fethateynle) Bir nesnede hadd ve iʹtidâli tecâvüze denir ki ismdir. Şârih der ki Zemaḣşerî’nin beyânına göre سُرْفَةٌ [surfet]-i şecer maʹnâsından me΄hûzdur. Ve Râġib’in beyânına göre ʹale’l-ʹakstir. Ve bunun vazʹı ʹumûm üzere olup baʹdehu infâk ve masrafta gâlib oldu; yukâlu: فِيهِ سَرَفٌ أَيْ ضِدُّ الْقَصْدِ Ve cehl ve gaflet ve hatâ eylemek maʹnâsına masdar olur; yukâlu: سَرِفَهُ سَرَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَغْفَلَهُ وَجَهِلَهُ Ve سَرَفُ الْخَمْرِ [serefu’l-ḣamr] şarâba idmân eylemekten ʹibârettir; yukâlu: سَرِفَ فِي الْخَمْرِ إِذَا ضَرِيَ Ve

سَرَفٌ [Seref] Muhaddisînden Muḩammed b. Ḩâtim’in ceddi ismidir. Ve

سَرَفٌ [seref] Şân ve şeref ve kadr ve iʹtibâr maʹnâsınadır. Ve minhu’l-hadîs: “لاَ يَنْتَهِبُ الرَّجُلُ نُهْبَةً ذَاتَ سَرَفٍ وَهُوَ مُؤْمِنٌ” أَيْ ذَاتَ شَرَفٍ وَقَدْرٍ كَبِيرٍ وَرُوِيَ بِالشِّينِ أَيْضًا Ve ʹArablar ذَهَبَ مَاءُ الْحَوْضِ سَرَفًا derler, havuzun suyu etrâfından taşıp cereyân eyledikte. Ve bu maʹnâ-yı evvelden me΄hûzdur.

Vankulu Lugatı - السرف maddesi

اَلسَّرِفُ [es-serif] (sîn’in fethi ve râ’nın kesriyle) Kalbi gâfil olan kimse; yukâlu: رَجُلٌ سَرِفُ الْفُؤَادِ أَيْ غَافِلُهُ

اَلسَّرْفُ [es-serf] (sîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) سِرْفَةٌ [sirfet] dedikleri cânver ağaç yaprağın yemek; yukâlu: سَرَفَتِ السِّرْفَةُ الشَّجَرَةَ تَسْرِفُهَا سَرْفًا إِذَا أَكَلَتْ وَرَقَهَا Ve bu İbnu’s-Sikkît rivâyetidir; yukâlu eyzan: سُرِفَتِ الشَّجَرَةُ

اَلسَّرَفُ [es-seref] (fethateynle) İʹtidâlden hâric olmak, قَصْدٌ [ḵaṡd]ın mukâbilidir ki قَصْدٌ [ḵaṡd] iʹtidâl üzere olmaktır. Ve

سَرَفٌ [seref] İgfâl ve hatâya dahi derler; tekûlu: سَرِفْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَغْفَلْتَهُ وَجَهِلْتَهُ Yaʹnî terk edip unutsan. Ve Aṡmaʹî baʹzı aʹrâbdan hikâyet edip eyitti: Mezbûr ashâbı ile bir mekânda buluşmak vaʹde edip hilâf ettiğinde niçin hilâf ettin dediler,eyitti: مَرَرْتُ بِكُمْ فَسَرِفْتُكُمْ Yaʹnî “Sizinle muvâʹade ettiğim mekâna vardım ve sizi onda bulamadım.” Ve

سَرَفٌ [seref] ضَرَاوَةٌ [ḋarâvet]e yaʹnî iʹtiyâda dahi derler. Ve fi’l-hadîsi: “إِنَّ لِلَّحْمِ سَرَفًا كَسَرَفِ الْخَمْرِ” Baʹzılar eyitti: hadîs-i şerîfte سَرَفٌ [seref] إِسْرَافٌ [isrâf]tandır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı