eṡ-ṡifḵ ~ اَلصِّفْقُ

Kamus-ı Muhit - الصفق maddesi

اَلصِّفْقُ [eṡ-ṡifḵ] (ṡâd’ın kesriyle) Kapı kanadına denir; yukâlu: فَتَحَ صِفْقَ الْبَابِ أَيْ مِصْرَاعَهُ ve kâle fi’l-Esâs: بَابُ دَارِهِ صَفْقٌ وَاحِدٌ إِذَا لَمْ يَكُنْ مِصْرَاعَيْنِ

اَلصَّفَقُ [eṡ-ṡafaḵ] (fethateynle) Dimâgın âhir ve nihâyetine denir. Şârih der ki اَلدِّمَاغُ nüshaları galattır, savâb olan bâ-yı muvahhade ile اَلدِّبَاغُ olmaktır ki derinin en son dibâgatı olacaktır. Ve

صَفَقٌ [ṡafaḵ] Yeni kırbanın ve tulumun çalkantısı olan sarı suya denir. Ve bu ʹan-karîb zikr olundu, lâkin o sûret-i dîger ile taʹbîr olunmuştu.

اَلصَّفْقُ [eṡ-ṡafḵ] (ṡâd’ın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Şamar gibi seslenir vechile vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ رَأْسَهُ صَفْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا ضَرَبَهُ ضَرْبًا يُسْمَعُ لَهُ صَوْتٌ Ve bir nesneyi geriye döndürmek maʹnâsınadır, kapıyı kapamak için geriye döndürmek gibi; yukâlu: صَفَقَ الشَّيْءَ إِذَا صَرَفَهُ وَرَدَّهُ Ve

صَفْقٌ [ṡafḵ] Nâhiye maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَدَ فِي صَفْقٍ أَيْ نَاحِيَةٍ Bunda ṡâd’ın zammıyla ve fethateynle câ΄izdir. Ve mahal ve mevziʹ maʹnâsınadır. Ve

صَفْقُ الْجَبَلِ [ṡafḵu’l-cebel] Dağın yüzüne denir yâhûd yöresine denir; yukâlu: نَزَلُوا صَفْقَ الْجَبَلِ وَهُوَ وَجْهُهُ أَوْ سَفْحُهُ Ve

صَفْقُ الْعُنُقِ [ṡafḵu’l-ʹunuḵ] Boynun bir cânibine denir; yukâlu: ضَرَبَهُ عَلَى صَفْقَيْ عُنُقِهِ أَيْ عَلَى جَانِبَيْهَا Ve

صَفْقُ الْفَرَسِ [ṡafḵu’l-feres] Atın yanağından ʹibârettir; tekûlu: لاَ تَضْرِبْ صَفْقَيِ الْفَرَسِ أَيْ خَدَّيْهِ Ve

صَفْقٌ [ṡafḵ] Şol sarı suya denir ki üzerine su dökülüp ıslanmış yeni sahtiyândan zuhûr eder. Bu maʹnâda fethateynle câ΄izdir. Ve ʹinde’l-baʹz صَفْقٌ [ṡafḵ] dibâgat olunan şey΄in rîh ve taʹmına denir. Ve

صَفْقٌ [ṡafḵ] ve

صَفْقَةٌ [ṡafḵat] Beyʹin ʹakdi vukûʹunda el ele çalmak maʹnâsınadır ki bâyiʹ ile müşterî el ele alıp katʹ-ı mâdde ederler; yukâlu: صَفَقَ يَدَهُ بِالْبَيْعَةِ وَعَلَى يَدِهِ صَفْقًا وَصَفْقَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا ضَرَبَ يَدَهُ عَلَى يَدِهِ وَذَلِكَ عِنْدَ وُجُوبِ الْبَيْعِ Ve bu maʹnâdan ism صَفْقٌ [ṡafḵ] ve صِفِقَّى [ṡifiḵḵâ]dır, زِمِجَّى [zimiccâ] vezninde ki beyʹ vaktinde el ele almağa denir. Ve

صَفْقٌ [ṡafḵ] Kuş kısmı kanatlarını kakmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ الطَّائِرُ بِجَنَاحَيْهِ إِذَا ضَرَبَهُمَا Ve kapıyı arkasına çevirmek, ʹalâ-kavlin kapamak maʹnâsınadır. Bu maʹnâ bâbda hissîsadır; yukâlu: صَفَقَ الْبَابَ إِذَا رَدَّهُ أَوْ أَغْلَقَهُ Ve kapıyı açmak maʹnâsına olmakla azdâddan olur; yukâlu: صَفَقَ الْبَابَ إِذَا فَتَحَهُ Ve göz yummak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ عَيْنَهُ إِذَا غَمَّضَهُ Ve sâzın tellerini deprendirmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ الْعُودَ إِذَا حَرَّكَ أَوْتَارَهُ Ve yabana gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ الرَّجُلُ إِذَا ذَهَبَ Ve yel ağaçları oynatmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَتِ الرِّيحُ الْأَشْجَارَ إِذَا حَرَّكَتْهَا Ve kâseyi doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ الْقَدَحَ إِذَا مَلَأَهُ Ve bir yere bir cemâʹat konmak maʹnâsınadır; tekûlu: صَفَقَتْ عَلَيْنَا صَافِقَةٌ أَيْ نَزَلَ بِنَا جَمَاعَةٌ Ve nâkanın rahimi kısılıp kapanmakla içinde yavrusu ölmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَتِ النَّاقَةُ إِذَا أُرْتِجَتْ رَحِمُهَا عَنْ وَلَدِهَا حَتَّى يَمُوتَ Ve kılıçla vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ بِالسَّيْفِ إِذَا ضَرَبَهُ بِهِ Ve su ile memzûc şerbeti süzülüp durulmak için bir kaptan âher kaba çekmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَفَقَ الشَّرَابَ إِذَا حَوَّلَهُ مَمْزُوجًا مِنْ إِنَاءٍ إِلَى إِنَاءٍ

Vankulu Lugatı - الصفق maddesi

اَلصَّفَقُ [eṡ-ṡafaḵ] (fethateynle) Şol sudur ki yeni kırbaya koyup çalkarlar, tâ ki zikr olunan su kırbanın sarısın ala; yukâlu: وَرَدْنَا مَاءً كَأَنَّهُ صَفَقٌ

اَلصَّفْقُ [eṡ-ṡafḵ] (ṡâd’ın fethi ve fâ’nın sükûnu ile) Şol darbdır ki onun âvâzı işitilir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı